Bahabey caddesi sinema meydanı Yavruturna mah, cengiz topel cad. No: 2/B Erdem Apt B blok Çorum/Merkez

Yaşam Fırtınalarını Atlatmak

Yaşam Fırtınalarını Atlatmak

Vaaz için Okuma Bölümü Elçilerin İşleri 27:1-44

{ İtalya’ya doğru yelken açmamıza karar verilince, Pavlus’la öteki bazı tutukluları Avgustus taburundan Yulius adlı bir yüzbaşıya teslim ettiler. Asya İli’nin kıyılarındaki limanlara uğrayacak olan bir Edremit gemisine binerek denize açıldık. Selanik’ten Makedonyalı Aristarhus da yanımızdaydı. Ertesi gün Sayda’ya uğradık. Pavlus’a dostça davranan Yulius, ihtiyaçlarını karşılamaları için dostlarının yanına gitmesine izin verdi. Oradan yine denize açıldık. Rüzgar ters yönden estiği için Kıbrıs’ın rüzgar altından geçtik. Kilikya ve Pamfilya açıklarından geçerek Likya’nın Mira Kenti’ne geldik. Orada, İtalya’ya gidecek bir İskenderiye gemisi bulan yüzbaşı, bizi o gemiye bindirdi.Günlerce ağır ağır yol alarak Knidos Kenti’nin açıklarına güçlükle gelebildik. Rüzgar bize engel olduğundan Salmone burnundan dolanarak Girit’in rüzgar altından geçtik. Kıyı boyunca güçlükle ilerleyerek Laseya Kenti’nin yakınlarında bulunan ve Güzel Limanlar denilen bir yere geldik. Epey vakit kaybetmiştik; oruç günü bile geçmişti. O mevsimde deniz yolculuğu tehlikeli olacaktı. Bu nedenle Pavlus onları uyardı: “Efendiler” dedi, “Bu yolculuğun yalnız yük ve gemiye değil, canlarımıza da çok zarar ve ziyan getireceğini görüyorum.” Ama yüzbaşı, Pavlus’un söylediklerini dinleyeceğine, kaptanla gemi sahibinin sözüne uydu. Liman kışlamaya elverişli olmadığından gemidekilerin çoğu, oradan tekrar denize açılmaya, mümkünse Feniks’e ulaşıp kışı orada geçirmeye karar verdiler.Feniks, Girit’in lodos ve karayele kapalı bir limanıdır. Güneyden hafif bir rüzgar esmeye başlayınca, bekledikleri anın geldiğini sanarak demir aldılar; Girit kıyısını yakından izleyerek ilerlemeye başladılar. Ne var ki, çok geçmeden karadan Evrakilon denen bir kasırga koptu. Kasırgaya tutulan gemi rüzgara karşı gidemeyince, kendimizi sürüklenmeye bıraktık. Gavdos denen küçük bir adanın rüzgar altına sığınarak geminin filikasını güçlükle sağlama alabildik. Filikayı yukarı çektikten sonra halatlar kullanarak gemiyi alttan kuşattılar. Sirte Körfezi’nin sığlıklarında karaya oturmaktan korktukları için yelken takımlarını indirip kendilerini sürüklenmeye bıraktılar. Fırtına bizi bir hayli hırpaladığı için ertesi gün gemiden yük atmaya başladılar. Üçüncü gün geminin takımlarını kendi elleriyle denize attılar Günlerce ne güneş ne de yıldızlar göründü. Fırtına da olanca şiddetiyle sürdüğünden, artık kurtuluş umudunu tümden yitirmiştik. Adamlar uzun zaman yemek yiyemeyince Pavlus ortaya çıkıp şöyle dedi: “Efendiler, beni dinleyip Girit’ten ayrılmamanız, bu zarar ve ziyana uğramamanız gerekirdi. Şimdi size öğüdüm şu: Cesur olun! Gemi mahvolacak, ama aranızda hiçbir can kaybı olmayacak. Çünkü kendisine ait olduğum, kendisine kulluk ettiğim Tanrı’nın bir meleği bu gece yanıma gelip dedi ki, ‘Korkma Pavlus, Sezar’ın önüne çıkman gerekiyor. Dahası Tanrı, seninle birlikte yolculuk edenlerin hepsini sana bağışlamıştır.’ Bunun için efendiler, cesur olun! Tanrı’ya inanıyorum ki, her şey tıpkı bana bildirildiği gibi olacak. Ancak bir adada karaya oturmamız gerekiyor.” On dördüncü gece İyon Denizi’nde sürükleniyorduk. Gece yarısına doğru gemiciler karaya yaklaştıklarını sezinlediler. Denizin derinliğini ölçtüler ve yirmi kulaç olduğunu gördüler. Biraz ilerledikten sonra bir daha ölçtüler, on beş kulaç olduğunu gördüler. Kayalıklara bindirmekten korkarak kıçtan dört demir attılar ve günün tez doğması için dua ettiler. Bu sırada gemiciler gemiden kaçma girişiminde bulundular. Baş taraftan demir atacaklarmış gibi yapıp filikayı denize indirdiler. Ama Pavlus yüzbaşıyla askerlere, “Bunlar gemide kalmazsa, siz kurtulamazsınız” dedi. Bunun üzerine askerler ipleri kesip filikayı denize düşürdüler. Gün doğmak üzereyken Pavlus herkesi yemek yemeye çağırdı. “Bugün on dört gündür kaygılı bir bekleyiş içindesiniz, hiçbir şey yemeyip aç kaldınız” dedi. “Bunun için size rica ediyorum, yemek yiyin. Kurtuluşunuz için bu gerekli.Hiçbirinizin başından tek kıl bile eksilmeyecektir.” Pavlus bunları söyledikten sonra ekmek aldı, hepsinin önünde Tanrı’ya şükretti, ekmeği bölüp yemeye başladı. Hepsi bundan cesaret alarak yemek yedi. Gemide toplam iki yüz yetmiş altı kişiydik. Herkes doyduktan sonra, buğdayı denize boşaltarak gemiyi hafiflettiler. Gündüz olunca gördükleri karayı tanıyamadılar. Ama kumsalı olan bir körfez farkederek, mümkünse gemiyi orada karaya oturtmaya karar verdiler. Demirleri kesip denizde bıraktılar. Aynı anda dümenlerin iplerini çözüp ön yelkeni rüzgara vererek kumsala yöneldiler. Gemi bir kum yükseltisine çarpıp karaya oturdu. Geminin başı kuma saplanıp kımıldamaz oldu, kıç tarafı ise dalgaların şiddetiyle dağılmaya başladı. Askerler, tutuklulardan hiçbiri yüzerek kaçmasın diye onları öldürmek niyetindeydi. Ama Pavlus’u kurtarmak isteyen yüzbaşı askerleri bu düşünceden vazgeçirdi. Önce yüzme bilenlerin denize atlayıp karaya çıkmalarını, sonra geriye kalanların, kiminin tahtalara kiminin de geminin öbür döküntülerine tutunarak onları izlemesini buyurdu. Böylelikle herkes sağ salim karaya çıktı. }

Dalgalarla boğuşmak hiç kolay bir şey değildir. Pavlus ve Aristarkus Roma’ya doğru gerçekten oldukça zorlu bir yolculuk yaşadılar. Aslında Tanrı Pavlus’un Roma’ya gidip orada da tanık olacağı konusunda bir önbildiride bulunmuştu (23:11). Herkesin umutsuzluk içinde kıvrandığı bir ortamda Tanrı yine bir görüm yoluyla bu önbildirisini Pavlus’a hatırlatıp ona büyük bir cesaret vermiştir (27:24)

Aslında Luka’nın burada bu olayı anlatması Tanrı’nın esas amacının saptırılamayacağını, hiç bir şeyin Tanrı’nın esas planını değiştirmesine engel olamayacağını vurgulamasıdır.

Burada samimi bir inanlı ve önder olarak sorunların doruklara çıktığı bir noktada, büyük bir kaos ortamında Tanrı’ya ait olan kişinin nasıl davrandığını da görüyoruz. Pavlus, bir tutuklu olduğu halde bu bölümde oldukça etkin bir kişi olarak karşımıza çıkıyor. Bu cesaretinin en büyük sebebi herşeye kadir olanın vaadini kendisine sürekli olarak hatırlatması ve Pavlus’un bu vaat doğrultusunda yaşamını sürdürmeye gayret etmesidir.

Tanrı, Pavlus’un Roma’ya gitmesi gerektiğini daha önce bildirmişti. Eğer Tanrı böyle diyorsa demek ki, fırtınanın yolu kesmesi düşünülemiyecekti. Hatta gemi batsa, her birisi denizin derinliklerini boylasalar bile eğer Tanrı diyorsa gitmesi gereken yolcu yerine gidecekti. Pavlus, böyle bir bilinçle hareket ediyor ve gemideki kendisini götürmekle görevli askerlere, insanlara cesur olmaları gerektiğini, kurtulacakları müjdesini veriyordu. Gemideki 276 kişiye hiç bir şey olmayacaktı. Çünkü Rab söylemişti: Cesur ol, Yeruşalim’de benimle ilgili nasıl tanıklık ettinse; Roma’da da öyle tanıklık etmen gerekir.

Bizler belki böylesine korkunç deniz fırtınalarına yakalanmamış olabiliriz. Fakat bir çoğumuz deniz fırtınaları kadar korkunç yaşam fırtınalarına yakalanıp bir o yana bir bu yana savrulup duruyoruz. Eğer böylesine güçlü yaşam fırtınalarına yakalanıyorsak o zaman Tanrı Müjdesinin yaşamın her alanında olduğu gibi fırtınalı anlarında da bize söyleyecek çok sözü olduğunu birlikte görebiliriz.

Eğer yaşam fırtınalarımızda Tanrı’ya güvenirsek Tanrı’da bizi birçok kişiye tanık olarak kullanacaktır.

Buradan üç ayrı ders çıkarabiliriz.

1. Tanrı yaşam fırtınalarımız üzerinde hükümrandır.

Tanrısal hükümranlığın, egemenliğin ne demek olduğunun anlaşılacağı en güzel zaman böylesine zorlu olan anlardır. Bazen kişiler bazı ölümlerin, olayların Tanrı istemi olmadığını söylerler. Bu insanları rahatlatmak için söylenilen sözlerdir. Tanrı herşey üzerinde kadir olandır( Elçilerin İşleri 2:23; 4:27-28). Buradan üç pratik sonuç çıkar:

A. Yaşamımızda birtakım şeylerin kontrol dışına çıkması, insana göre her ne kadar imkansız gibi görünse de Tanrı’nın kontrolünden çıkması anlamında değildir.

Bu bölümde görüldüğü gibi gemi kontrol dışına çıkmıştı (27:15-20). Sanki herşey korkunç fırtınanın ellerindeydi. Bugün modern gemiler bile böylesi fırtınalarda çaresiz kalabilmektedir. Geminin parçalanmasını önlemek için ellerinden gelebilecek olan herşeyi yapmışlardı(27:17). Libya kıyılarına yakın bir yerde kontrolü tamamen kaybetmişlerdi.

Fakat Tanrı kontroldeydi. Bir kurtarış planı meleği aracılığıyla Pavlus’a bildirilmişti. Geminin rotası kendiliğinden Malta adasına doğru çevrilmişti. Burada verilen onbeş kulaç sözü bugün gerçekten St.Pavlus koyuna girişteki yerin ölçüsüyle aynı olduğu görülmektedir. Bu da anlatının doğruluğu güzel bir örnek olmaktadır (F.F. Bruce, The Book of Acts s.514-515) Yani kısacası Tanrı’nın Pavlus’a bildirdiği gibi Malta adasına bugünkü Aziz Pavlus körfezinden içeri doğru girmişlerdi. Kısacası herşeyin tamamen kontrol dışı görüldüğü bir durumda herşeyin sahibinin esaslı kontrolü devam ediyordu.

B.Yaşamımızın herhangi bir noktasında bir fırtınaya yakalanmış olmamız demek Tanrı’nın istemi dışında olmamız anlamına gelmemektedir.

Bazen kendimizi birden bire yaşam fırtınalarından birinin ortasında bulduğumuzda kendimizi Tanrı isteminden uzak bir ortamda olarak düşünürüz. Hatta daha da ileri gidip yaşamımızda belli bir takım günahlar işlediğimiz için böylesi bir duruma düştüğümüzü düşünürüz. Oysa belki de içinde bulunduğumuz durum tam Tanrı’nın olmamızı istediği durumdur. Oysa Tanrı Pavlus’a Roma’da kendisi için tanıklık etmesi gerektiğini söylemişti (23:11). Fakat Tanrı bunu söylerken fırtına ve gemi kazası gibi bazı ayrıntıların başına geleceğinden bahsetmemişti.

Matta 14:22’de Mesih İsa beş bin kişiyi doyurduktan sonra öğrencilerine, tekneye binip kendisinden önce karşı yakaya geçmelerini buyurdu. Buradaki “buyurdu” sözüne bakarsak öğrencilerin Mesih İsa’nın bu buyruğuna karşı pek bir şey söyleme haklarının olmadığını görüyoruz. Böylesi bir buyrukla birlikte öğrenciler sorgusuz sualsiz kendilerini

teknenin içinde bulmuşlardı. Aslında biraz daha okumaya devam ettiğimizde Mesih İsa’nın öğrencilerini fırtınaya doğru yolladığını anlıyoruz. Mesih İsa böyle bir fırtınanın geleceğini biliyordu. Fakat suyun üzerinde yürüyerek kendisinin fırtına üzerindeki yetki olduğunu onlara öğretmek istiyordu. Müthiş bir fırtınanın ortasında olmalarına karşın aslında Tanrı isteminde çok değerliydiler.

Tanrı’nın çocukları için olan isteminde bazen fırtınalarda vardır.

C. Fırtınaya yakalandığımız hiç bir zaman Tanrı’nın koruması dışında değiliz.  

Gemiciler nerede oldukları ve gemiyi nasıl kontrol edebileceklerini bilmeselerde Tanrı onların tam olarak nerede olduklarını biliyordu. Bu gemi Tanrı’nın kendi radar sisteminden hiç bir zaman çıkmamıştı. Hem gemicilerin durumunu biliyor hem de kendine ait olan Pavlus, Luka ve Aristarkus’un durumunu biliyordu. Eğer sizin kendi akrabalarınız ya da çocuklarınız bir gemide, arabada ya da uçakta olsa doğal olarak aynı taşıt içindeki bütün yolcuların sağlığı, canı sizin için önemli olacaktır. Eğer siz Mesih’e olan imanınızdan ötürü Tanrı’nın çocuklarıysanız o zaman Tanrı sizi her çeşit fırtınada koruyacaktır. Petrus, bu nedenle bütün kaygılarınızı O’na yükleyin, çünkü O sizi kayırır (1.Petrus 5:6-7) demektedir. Burada gördüğümüz gibi fırtınalı dönemlerimizde bizim yaşam kaynağımız Tanrı’nın hükümranlığıdır. Ne olacaksa olacaktır ama her şey her şeyimizin sahibi Rabbin kontrolünde olacaktır.

2. Yaşam fırtınaları sırasında sorumluluğumuz Tanrı’nın bizi gözetmesine açık bir biçimde güvenmemizdir.

Tanrı’nin bizi korumasına açık bir biçimde güvenmemiz için elimizdeki metin bize dört bakış açısı vermektedir.

A. Tanrı’nın korumasına açık bir biçimde güvenmemiz tedbiri ya da sağduyu elden bırakmamız anlamına gelmez.

Pavlus büyük bir iman adamıydı. Böyle bir durum içinde bile inandığı Tanrısı için büyük bir tanıklıkta bulunuyordu (27:25) Hatta adamları bu yolculuk için uyardığı sırada bile aslında Rabbe güveniyordu. Çünkü denize açıldıkları mevsim aslında seyahat için uygun bir mevsim değildi. Aslında kayıtlara bakılırsa bu seyahatin gerçekleştiği dönemin Yom Kippur olduğu söylenmektedir. Dolayısı ile Yahudiler bu bayramı genelde eylül ya da ekim aylarında kutluyorlardı. Eylül’ün 14’ünden Kasım’ın 11’ine kadar Akdeniz’de yolculuk riskliydi. Zaten Kasım 11’den itibarende sık rastlanılan fırtınalar nedeniyle kış dönemi bitene kadar böyle yolculuklar yapmıyorlardı. Demek ki, Pavlus burada bir vahyi değil, sağduyuyu konuşturuyordu. Zaten başından üç kez de deniz kazası geçmişti(2.Korintliler 11:25)

Aynı zamanda hem geminin sahibi hem de kaptan kışı Feniks’te geçirmeye karar verdi. Feniks, Girit’in lodos ve karayele kapalı bir limanıydı(Elçilerin İşleri 27:12b).Ama güneyden hafif bir rüzgar almaya başladıklarında zamanın geldiğini zannederek harekete geçmişlerdi.

Burada Luka’nın vurgulamak istediği gerçekten Pavlus’un tedbiri elden bırakmak istemediği ve sağduyusunu kullandığı gerçektir. Tanrı’ya güvenmek ve aynı zamanda aklınızı kullanmak birbirine aykırı olan şeyler değildir. Akıl Tanrı vergisidir. O’nun kelamıyla ve Ruhuyla yuğrulduğunda esaslı kullanılabilir.

B. Tanrı’nın korumasına güvenmek demek fırtınalı dönemlerde Tanrı tanımaz insanlardan farklı davranmamız anlamındadır.

Pavlus, Tanrı’ya olan imanından ötürü bu umutsuz durum içinde herkesden oldukça farklı davranıyordu. Elbette belli bir müddet hem Pavlus’un, hem Luka’nın, hem Aristarkus’un umutları kaybolmuş gibi oldu. Korku içindeydiler. Çok doğal olarak insani tepkiler veriyorlardı ve insan oldukları için de vermek zorundaydılar. Luka, elçilerin işleri 27. bölüm 20. ayette artık kurtuluş umudunu tümden yitirmiştik demektedir. Meleğin Pavlus’a sözü korkma Pavlus, Sezar’ın önüne çıkman gerekiyor. Dahası Tanrı, seninle birlikte yolculuk edenlerin hepsini sana bağışlamıştır (27:24) şeklindedir. Bütün bu sözler Pavlus’un korktuğunu göstermektedir.

Burada melek Tanrı’nın daha önce verdiği sözü ona hatırlatmıştı. Hatta bütün gemidekilerinde kurtulacağını söylemişti. Dikkat ederseniz Pavlus gemidekilere “size böyle olacağını söylemiştim” tarzında kızgınlık dolu sözler yerine teşvik edici sözler kullanmaktadır. Yemek yemeleri, güç kazanmaları için onları teşvik etmeye çalışmıştır (27:34). Özellikle bir lokma ekmek yemeden önce dua etmesi de Tanrı’ya olan güveninin ne denli tam olduğunun ifadesidir.

Eğer bizler böylesine zorlu yaşam fırtınaları içinden geçiyorsak ve Mesih’in evladı olduğumuzu kabul ediyorsak, o zaman fırtına ortasında sürekli olarak Tanrı’nın yüzünü aramamız ve Tanrı’yla yürümemiz gerekmektedir. Süleyman’ın Özdeyişleri 1:24-29’da sizi çağırdığım zaman beni reddettiniz. Elimi uzattım, umursayan olmadı. Duymazlıktan geldiniz bütün öğütlerimi, uyarılarımı duymak istemediniz. Bu yüzden ben de felaketinize sevineceğim. Belaya uğradığınızda, bela üzerinize bir fırtına gibi geldiğinde, bir kasırga gibi geldiğinde felaketiniz, sıkıntıya, kaygıya düştüğünüzde, sizinle alay edeceğim. O zaman beni çağıracaksınız, ama yanıtlamayacağım. Var gücünüzle arayacaksınız beni, ama bulamayacaksınız. Çünkü bilgiden nefret ettiniz. Rab’den korkmayı reddetiniz demektedir.

Eğer biz hayatımızın bütün günlerinde, normal zamanlarda da düzenli olarak Rab’bi ve O’nun hikmetini ararsak, fırtınalar vurduğu zaman O’nu bildiğimiz ve O’na güvendiğimiz için bütün her şeyimiz diğer insanlardan farklı olacaktır.

C. Açık bir biçimde Tanrı’nın korumasına güvenmek Tanrı’nın bizi fırtına dışına çıkartma konusunda verdikleriyle mücadele etmeme anlamında değildir.

Melek herkesin kurtulacağı konusunda Pavlus’a vaatte bulunmuştu(27:24). Fakat son gece, gemiciler gemiden kaçmaya çalışıyorlardı. Baş taraftan demir atacakmış gibi yapıp filikayı denize indirmişlerdi (27:30). Pavlus olanları görmüştü ve gemide kalanların gemicilere ihtiyacı olduğunu biliyordu. Bu nedenle Pavlus, yüzbaşıyla askerlere “Bunlar gemide kalmazsa, siz kurtulamazsınız” dedi (27:31) Bu kez yüzbaşı Pavlus’u dinlemişti ve ipleri kesti. Böylelikle hiç kimsenin gemiden kaçması mümkün değildi. Daha sonra güçlü kalmaları için yemek yemek zorunda oldukları için yine Pavlus’un bu konudaki hikmetli uyarısını kale aldılar.

Baş bir deyişle, Tanrı herkesin kurtulduğunu duyurduğu halde Pavlus bu kurtuluşun oturarak değil bir takım yolların uygulanmasıyla mümkün geleceğini biliyordu. Bu nedenle gemicilerin kaçmaması gerekiyordu, büyük bir güce ihtiyaç vardı. Bu bağlamda Tanrı’nın her milletten, her lisandan ve etnik kökenden birtakım kişilere Mesih İsa’nın kanında satın alındıkları için cennette olacaklarını vaat etmiş olması düşünülmelidir (Vahiy 5:9). Fakat Mesih İsa aracılığıyla aldığımız kurtuluşun tam anlamıyla gönenilmesi dualarımızla, sunularımızla, Mesih adını müjde için gitmemizle, müjdeyi vaaz etmemizle, Rab’be uygun bir yaşam sürmemizle mümkün olacaktır. Tanrı kendine seçtiği kişileri hükümranlığı altında kurtarmaktadır fakat bu kurtuluşta bir takım unsurların kullanılmasına yol açar.

D. Açık bir biçimde Tanrı’nın korumasına güvenmek Tanrı fırsat verdikçe sözel anlamda da tanıklık yapmamız anlamına gelir.

Tanrı, melek aracılığı ile vaadini hatırlattıp teşvik ettiği zaman Pavlus bunu kendisine saklamadı. Bu teşviki dışarıya aktarıyordu. İnsanların kendisine olumlu bakması, kendisi hakkında olumlu düşünmesi için bu durumu kullanmıyordu. Pavlus, bu zorlu durumu aldığı teşvikle Tanrı’yı vaaz etmek için kullandı. Tanrı’nın kendisine ait olanlara olan vaadini hatırlatmak için kullandı. Herkesin yemek yiyerek güçlenmesini istedi. Yemek yemeden önce neden bu putperestlerin önünde dua edeyim ki, tarzında bir düşünceyle davranmadı. Aksine herkesin önünde açık bir biçimde Tanrı’ya hamtlar sundu ve öyle yemek yemeğe başladı (27:35)

Böyle zorlu anlarda insanlar ruhsal anlamda Tanrı’ya çok açıktırlar. Yaşam kontrolümüz dışındaysa ve hiç bir şeyin işlemediğini görüyorsak o zaman genelde yüreğimiz kendi esas sahibi olan Tanrı’ya yönelmeye başlar. Bizler böyle durumlarda bulunan insan kardeşlerimize gerçek olan ve yaşayan ve sonsuzluğu bize Oğlu Mesih İsa aracılığıyla sunan Tanrı’yı cesur bir biçimde anlatmakta tereddüt etmemeliyiz.

3. Tanrı fırtınalı dönemlerde kendisine olan güvenimizi bir çokları için bir tanıklık unsuru olarak kullanacaktır.

Denizciler Pavlus’tan Tanrı’nın kendilerini kurtaracağı konusundaki müjdeyi duymuşlardı fakat Pavlus’un tanıklığını bir kenara atarak kendi insiyatiflerini ele almaya kalktılar. Oysa Tanrı insanlığa oğlu Mesih İsa aracılığıyla tek bir kurtuluş sunmaktadır. İnsanların kendi kendilerini kurtarmalarına ya da kurtuluş yolları edinme çabaları ile ilgilenmemektedir. Gemide bir kişinin Tanrı’ya tam olarak güvenmesi Tanrı gerçeğini onun yaşamında gören birçokları için büyük bir kurtuluş olacaktır.

Sonuç:

1735 yılında İngiltereden yeni dünyaya doğru yol alıyordu. Bu gemide genç Anglikan vaizi John Wesley’de vardı. Pastör o0larak hizmet vermek için Amerikaya gidiyordu. Yolda büyük bir fırtına patlamıştı. Wesley bir vaiz olmasına ve Tanrı’ya güvenmesine karşın oldukça korkmuştu. Hayatı için endişe duymuştu.

Fakat kızılderililere Rab’bi müjdelemek için Amerika’ya giden Alman imanlı gurubunu görünce çok şaşırdı. Hiç korkmuş görünmüyorlardı. Fırtına boyunca sakin bir biçimde ilahiler söylüyorlardı. Yolculuk tamamlandığında Wesley onların önderlerine bu dinginliğin nedenini sordu. Soruya bir soruyla cevap gelmişti: Wesley Mesih’e inanıyor muydu? Wesley: “Evet, inanıyordu ama sözlerin boş olduğundan korktu”

Wesley’in hem kişisel anlamda hem de hizmet anlamında Amerikadaki deneyimi oldukça başarısız olmuştu. İngiltereye geri döndü. Yine o gemideki gurup olan Moravian’lardan biri olan Peter Boehler ile bir gün konuşurken kurtaran imanının eksik olduğundan bahsetti. 24 Mayıs 1738 yılında her şeyi değiştiren bir deneyim yaşadı. Yazılarında bu olaya ilişkin şöyle diyor:

Bir akşam, Aldersgate caddesinde pek isteksizce bir topluluğa katıldım. Bir kişi Luther’in Romalılar mektubuna girişini okuyordu. Tanrı Mesih İsa aracılığıyla yüreğimi değiştirmeye başladığı o anda saat dokuza çeyrek vardı ve yüreğimin müthiş bir şekilde yandığını hissetim. Mesih İsa’ya tam olarak güvendiğimi hissediyordum, kurtuluş için yalnız Mesih İsa vardı ve günahlarımın, hatta benim bile günahlarımın bu yolla bağışlandığına ve günahın ve ölümün yasasından kurtulduğuma bütün yüreğimle inanıyordum.

Bu büyük müjdecinin gerçek anlamda tövbe etmesine yol açan fırtına ortasındaki bu Almanyalı imanlıların Tanrı’ya olan tam güvenleriydi. Eğer yaşamınızda müthiş bir fırtınanın ortasındaysanız şunu bilin ki, sizi ebedi sevgi ile seven ve kendisine çeken Tanrı sizin O’na tam olarak güvenmenizi istiyor.

Eğer O’na açık bir biçimde tam olarak güvenirseniz, kurtuluşu bilmesi gereken birçokları için Tanrı sizi tanık olarak kullanacaktır. Emin olmanız gereken tek şey bütün evren fırtınadan sarsılsa bile eğer O’na tam güveniyorsanız O sizi kendisinde saklayacaktır.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir