Bahabey caddesi sinema meydanı Yavruturna mah, cengiz topel cad. No: 2/B Erdem Apt B blok Çorum/Merkez

İsa`nin Öğrencileri Yalan uğurna mi Öldüler?

İsa`nin Öğrencileri Yalan uğurna mi Öldüler?

Marangozdan Öte Josh Mc Dowell

Mesih inancına yapılan en büyük saldırılarda sık sık göz ardı edilen bir konu da İsa’nın elçilerindeki değişmedir. Elçilerin değişen yaşamları İsa’nın iddialarının gerçekliğini kanıtlamak için sağlam bir tanıklık oluşturur. Mesih inancı tarihsel olduğundan, doğruluğunu araştırmak için hem yazılı, hem de sözlü tanıklığa dayanmamız gereklidir.

“Tarihin” birçok tanımı vardır, ama benim tercih ettiğim tanım, “tanıklığa dayanan geçmiş bilgisi”dir. Bir kişi “Bu tanımı pek tutmuyorum” derse, ona “Napolyon’un yaşadığını biliyor musun?” diye sorarım. Bu soruma, “Evet” yanıtını verirler. “O’nu gördünüz mü?” diye sorduğumda, “Hayır” yanıtını verirler. “O halde yaşadığını nereden biliyorsunuz?” deyince, Napolyon’u görmüş kişilerin tanıklıklarına dayanırlar.

Tarihin böyle tanımlanmasında bir tek sorun vardır. Tanıklık güvenilir olmalıdır, yoksa dinleyen kişi yanlış bilgilendirilmiş olacaktır. Mesih inancı, tanıklığa dayanan geçmiş bilgisini içerir. O zaman şimdi şöyle sormalıyız: “İsa’yla ilgili sözlü tanıklık doğru mudur? İsa’nın söyledikleri ve yaptıkları güvenilir bir şekilde taşınmış mıdır?” Ben öyle olduğuna inanıyorum.

Elçilerin tanıklıklarına güvenebilirim, çünkü bu on iki kişiden on biri, iki gerçek uğruna şehit oldular: Mesih’in ölümden dirilişi ve Tanrı Oğlu olması. İnandıkları bu gerçekler uğruna işkence gördüler, kırbaçlandılar ve sonunda o zamanın en zalim yöntemleriyle öldürüldüler:

1.      Petrus çarmıha gerildi.

2.      Andreya çarmıha gerildi.

3.      Matta kılıçla öldürüldü.

4.      Yuhanna doğal olarak öldü.

5.      Alfay oğlu Yakup çarmıha gerildi.

6.      Filipus çarmıha gerildi.

7.      Simun çarmıha gerildi.

8.      Taday oklarla öldürüldü.

9.      İsa’nın kardeşi taşlanarak öldürüldü.

10. Tomas mızrakla öldürüldü.

11. Bartalmay çarmıha gerildi.

12. Zebedi’nin oğlu Yakup kılıçtan geçirildi.

Şimdi şöyle bir yanıt verebilirsiniz: “Ne olmuş yani, birçok kişi yalanlar uğruna ölmüştür. Bu neyi kanıtlar?”

Evet, birçok kişi yalanlar uğruna ölmüş, çünkü gerçek olduklarını sanmışlardır. Eğer diriliş gerçekleşmediyse, öğrenciler bunu biliyorlardı. Onların aldanmış olabileceklerini söylemem ise mümkün değildir. O halde bu on iki kişi yalnızca bir yalan uğruna ölmediler, işin kötüsü bunun yalan olduğunu biliyorlardı. Tarih boyunca bir şeyin yalan olduğunu bile bile uğrunda ölen on iki insan bulmak çok zordur.

Elçilerin ne yaptıklarını anlayabilmek için birkaç etkeni bilmemiz gereklidir. Birincisi, elçiler gördükleri olayların tanıkları olarak konuşup yazdılar.


Petrus şöyle dedi: “Rabbimiz İsa Mesih’in kudretini ve gelişini size bildirirken uydurma masallara başvurmadık. O’nun görkemini kendi gözlerimizle gördük” (İncil: 2.Petrus 1:16). Elçiler, masal, efsane ve gerçek arasındaki farkı iyi biliyorlardı. Yuhanna görgü tanıklığını şu şekilde dile getiriyor: “Yaşam Sözüyle ilgili olarak başlangıçtan beri var olanı, işittiğimizi, gözlerimizle gördüğümüzü, seyredip ellerimizle dokunduğumuzu ilan ediyoruz. Yaşam açıkça göründü, onu gördük ve ona tanıklık ediyoruz. Baba’yla birlikte olup bize görünmüş olan sonsuz Yaşam’ı size ilan ediyoruz. Evet, sizin de bizlerle paydaşlığınız olsun diye gördüğümüzü ve işittiğimizi size ilan ediyoruz. Bizim paydaşlığımız da Baba’yla ve O’nun Oğlu İsa Mesih’ledir” (İncil: 1.Yuhanna 1:1-3).


Luka şöyle dedi: “Birçok kişi aramızda olup bitenlerin tarihçesini yazmaya girişmiştir. Nitekim başlangıçtan beri bu olayların görgü tanığı ve Tanrı sözünün hizmetkârı olanlar bunları bize iletmişlerdir. Ben de tüm bu olayları ta başından özenle araştırmış biri olarak bunları sana sırasıyla yazmayı uygun gördüm” (İncil: Luka 1:1-3).

Daha sonra İncil: Elçilerin İşleri bölümünde, Luka dirilişten sonraki kırk günlük süreyi şöyle dile getiriyor: “İlk kitabımda İsa’nın yapıp öğretmeye başladığı her şeyi, seçmiş olduğu elçilere Kutsal Ruh aracılığıyla buyruklar verip yukarı alındığı güne dek olanları yazmıştım. İsa, ölüm acısını çektikten sonra birçok inandırıcı kanıtlarla elçilere dirilmiş olduğunu gösterdi. Kırk gün süreyle onlara görünerek Tanrı’nın Egemenliğine dair konuştu” (İncil: Elçilerin İşleri 1:1-3).

Yuhanna yazdığı kitabın son kısmına, “İsa, öğrencilerinin önünde başka birçok mucizeler yaptı” diye yazmıştır (İncil; Yuhanna 20:30). 
Bu tanıklıkların ana içeriği dirilişle ilgilidir. Elçiler İsa’nın dirilişinin tanıklarıdır:

İncil’den:

Luka 24:48……………Elçilerin İşleri 3:15

Yuhanna 15:27……….Elçilerin İşleri 4:33

Elçilerin İşleri 1:8……..Elçilerin İşleri 5:32

Elçilerin İşleri 2:24-32..Elçilerin İşleri 10:39

Elçilerin İşleri 10:41…..1.Yuhanna 1:2

Elçilerin İşleri 13:31…..Elçilerin İşleri 22:15

1.Korintliler 15:4-9……Elçilerin İşleri 23:11

1.Korintliler 15:15……..Elçilerin İşleri 26:16

İkinci olarak, elçiler İsa’nın ölümden dirildiğine ikna olmalıydılar. İlk önce buna inanmadılar, kaçıp saklandılar (İncil; Markos 14:50). Kuşkularını dile getirmeye çekinmediler. Yalnızca, bol ve ikna edici kanıt gördüklerinde inandılar. Örneğin İsa’nın yaralarına dokunmadıkça ölümden dirildiğine inanmayacağını söyleyen Tomas vardı. Tomas, daha sonra Mesih uğruna şehit oldu. Acaba aldanmış mıydı? Aldanmadığını canını vererek gösterdi.

Sonra Petrus vardı. Yargılandığı sırada Mesih’i birkaç kez inkâr etti; sonunda da terk etti. Ne var ki bu korkağa sonradan bir şeyler olmuştu. Mesih’in çarmıha gerilişinden ve gömülmesinden sonra Petrus, Kudüs’te ortaya çıkıp ölümle tehdit edilmesine karşın İsa’nın Mesih olduğunu ve ölümden dirildiğini vaaz etti. Sonunda Petrus baş aşağı çarmıha gerilerek öldürüldü. Aldanmış mıydı? Ne olmuştu ona? O’nu İsa uğruna ölecek kadar cesur bir kişi haline getiren ne olmuştu? Neden O’nun uğruna ölümü göze almıştı? Benim bulabildiğim tek açıklama şudur: İncil: 1.Korintliler 15:5 – “İsa Kifas’a, (Petrus’a) ve sonra Onikilere göründü” (Yuhanna 1:42).

Bunun yanında bir de İsa’nın kardeşi olan Yakup örneğimiz vardır (İncil: Matta 13:55; Markos 6:3). Yakup ilk on ikiden biri olmasa da (İncil: Matta 10:2-4), sonraları Pavlus’la Barnabas (İncil; Elçilerin İşleri 14:14) gibi bir elçi olarak tanınmıştır (İncil: Galatyalılar 1:19). İsa hayattayken O’nun Tanrı Oğlu olduğuna inanmıyordu. Belki de diğer kardeşleriyle birlikte İsa’yla alay etmişti. Kardeşleri bile O’na iman etmiyorlardı (İncil; Yuhanna 7:5) İsa’nın acayip iddialarla ortalarda dolaşıp ailenin adını lekelemesi Yakup’u yaralamış olmalıydı. (“Yol, gerçek ve yaşam ben’im. Benim aracılığım olmadan kimse Baba’ya gelemez” – İncil: Yuhanna 14:6; “Ben asmayım, siz çubuklarsınız” – İncil: Yuhanna 15:5; “Ben iyi çobanım. Benimkileri tanırım” – İncil: Yuhanna 10:14). Sizin kardeşiniz böyle konuşmuş olsaydı nasıl karşılardınız? 
Ne var ki Yakup’a bir şeyler oldu. İsa çarmıha gerilip gömüldükten sonra, Yakup Kudüs’te vaaz ediyordu. İsa’nın insanların günahları için öldüğünü, dirildiğini ve yaşadığını söylüyordu. Sonunda Yakup, Kudüs kilisesinin önderlerinden biri oldu ve kendi adıyla anılan İncil’in Yakup bölümünü yazdı. Yazdığı bölüme, “Tanrı’nın ve Rab İsa Mesih’in kulu ben Yakup…” diye başladı. Yakup, en sonunda başkâhin Hananya aracılığıyla taşlanarak öldürüldü. Yakup aldanmış mıydı? Hayır. Bunun tek mantıklı açıklaması da İncil: 1.Korintliler 15:7 – “Bundan sonra Yakup’a… göründü.”

İsa’nın dirilişi yalan olsaydı, elçiler bunu bilirlerdi. Dev bir palavra mı uydurmuşlardı? Onların yaşamlarındaki ahlak düzeyinin yalan söylemeye uygun olmadığını biliyoruz. Kişisel olarak yalancıları suçladılar ve dürüstlüğü vurguladılar. Gerçeği bilmeleri için insanları teşvik ettiler. Tarihçi Edward Gibbon, Roma İmparatorluğu’nun gerilemesi ve yıkılması adlı ünlü eserinde Mesih inancının gelişmesinin baş nedenlerinden biri olarak, “ilk imanlıların temiz ve gerçek ahlak düzeylerinden” söz eder. Diriliş, çarmıha gerilen bir öğretmenin hayal kırıklığına uğramış öğrencilerini ilk kilisenin cesur tanıkları ve şehitleri durumuna getiren inançtı. İsa’nın izleyicilerini Yahudilerden ayıran ve onları diriliş toplumu haline getiren nedenlerden biri buydu. İsa’nın izleyicilerini hapse atabilir, kırbaçlayabilir ve öldürebilirdiniz, ama “İsa’nın üçüncü günde dirildiği inancından onları döndüremezdiniz.”

Üçüncü olarak, elçilerin dirilişi görmelerinden hemen sonraki cesaretleri bunun bir uydurma olduğu sanısını ortadan kaldırıyor. Korkarak Mesih’i inkâr eden Petrus ölümle tehdit edilmesine karşın dirilişinden sonra İsa’yı ilan etmeye başladı. Mesih’in izleyicileri yetkililer tarafından tutuklanıp dövüldüler, ama hemen sonra sokaklara çıkıp İsa hakkında konuşmaya devam ettiler (İncil: Elçilerin İşleri 5:40-42). Arkadaşları ve düşmanları onların cesaretlerine hayret etmişlerdi. Üstelik korkarak küçük kenar mahallelerde değil, Kudüs’te vaaz ettiler.

Eğer elçiler İsa’nın dirilişinden emin olmasalardı, işkence ve ölüme göğüs geremezlerdi. Bildirilerindeki tutarlılık ve yılmayan cesaretleri şaşırtıcıydı. Hepsi de diriliş gerçeği konusunda fikir birliğindeydiler. Eğer yalan söylemiş olsalardı, içlerinden biri gördükleri zulüm karşısında mutlaka dönerdi.

Fransız düşünürü Pascal şöyle yazıyor: “Elçilerin sahtekâr oldukları iddiası çok saçmadır. Olanlara mantıksal açıdan bakalım. Diyelim ki, İsa Mesih’in ölümünden sonra bu on iki kişi toplanıp O’nun ölümden dirildiğini uydurdular. Böylece hem sivil hem de din yetkililerine saldırıda bulunmuş olacaklardı. İnsanın yüreği dönekliğe ve değişime eğilimlidir; maddecilikle ayartılır ve vaatlerle aldatılır. Ancak, eğer bu adamlar böyle çekici ayartılara kapılmış olsalardı, hapis ve işkence karşısında sahtekârlıkları mutlaka ortaya çıkardı.”

Nasıl oldu da bu on iki kişi, bir gecede, her yerde İsa’yı ve ölümden dirilişini vaaz ederek, her türlü baskı, alay, zorluk, hapis ve ölümü cesaretle karşılayan kahramanlar haline dönüştüler?

Adı bilinmeyen bir yazar, elçilerin yaşamlarında oluşan değişimleri şu şekilde dile getiriyor: “İsa’nın çarmıha gerildiği gün, üzüntüyle doluydular. Oysa haftanın ilk günü seviniyorlardı. Çarmıha gerilme gününde ümitsizdiler, oysa haftanın ilk günü yürekleri ümit ve cesaret doluydu. Dirilişin haberi kendilerine ilk ulaştığında kuşkulu ve imansızdılar, ama gözleriyle görüp emin olunca bir daha kuşkuya düşmediler. Bu denli kısa bir zaman içinde bu adamların böylesine değişmesi nasıl açıklanabilir? Yalnızca İsa’nın bedeninin mezardan çıkarılmış olması böyle köklü bir değişimle sonuçlanamazdı. Onları bu kadar etkileyen bir efsanenin gelişmesi için üç gün yeterli değildi. Bu tür masalların gelişip kimlik bulması için çok daha uzun bir süre gereklidir. Elçilerin değişimi, tam bir açıklama gerektiren psikolojik bir olaydır. Dünyadaki en yüksek ahlak dersini veren tanıkların kişiliklerini, üstelik bunların tanıklık ettikleri gerçek uğruna canlarını verdiklerini düşünün. Bir evin üst katında toplanan korkak küçük bir grup, birkaç gün içinde hiçbir baskının sindiremediği cesur ve ateşli insanlar haline geliyor. Bu insanlardaki derin değişikliği “sahtekârlık yaptılar” diye kestirip atmak mantığa sığmaz.

Dirilişin ve Kutsal Ruh’un gelişinin öğrenciler üzerinde etkisi çok önemlidir. Geçmişteki günlere bakarak İsa’nın İsrail’i kurtaracağını uman, hayal kırıklığına uğramış, cesaretleri kırılmış kadın ve erkekler ateşli tanıklar haline geldiler.

Toplumun ahlak yapısını değiştiren bu insanlar, kurnaz yalancılar mı, yoksa aldanmış deliler miydi? Bu seçeneklerin kabul edilmesi dirilişin kabul edilmesinden daha zordur. Çünkü bunları kanıtlayacak hiçbir şey yoktur.

Elçilerin ölümü bile göze alan kararlılıkları, sahtekârlık adı altında geçiştirilemez. Britannica Ansiklopedisi’ne göre, tarihçi Origen, Petrus’un baş aşağı çarmıha gerildiğini kayıt etmiştir: “Böylece Petrus, Rabbimizin peygamberlik ettiği gibi taşınarak Vatikan tepesindeki Nero bahçelerinin yanındaki yere ölmesi için götürüldü. Birçok kardeşi de aynı yerde öldürülmüştü. Petrus, Rab’bi gibi ölmeye layık olmadığını söyleyerek kendi rızasıyla baş aşağı çarmıha gerildi.”

Petrus ve Pavlus tanıklıklarını kanlarıyla mühürlediler. Tarihçi Tertullian, “gerçeği bildiğinden emin olmayan kimse canını vermez” demiştir. 
Tanıklığı çürütme ve bir tanıklığın doğruluğunu belirleme üzerinde yıllarca çalışmış olan Harvard hukuk profesörü Simon Greenleaf şöyle bir sonuca varıyor: “Askeri tarihte bile böylesine kahramanca bir bağlılık, sabır ve yılmayan bir cesaret ortaya koyan başka bir örnek yoktur. Elçiler, iman temellerini ve gerçeklerin kanıtlarını titizlikle incelemişlerdi.”

Elçiler ilan ettikleri gerçeklerin doğruluğunu kanıtlamak için ölüm sınavından bile geçtiler. Onların tanıklığına, bugün karşılaştığım insanların tanıklığından daha çok güvenebileceğime inanıyorum.

 

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir