Hristiyanlığın Mimarı (Kurucusu)Pavlus mu?
Pavlus’un “Hıristiyanlığın kurucusu olduğu” iddiası günümüz Mesih imanlılarının sıklıkla karşılaştıkları bir problemdir. “Öğretilerinin, tarihsel İsa’nınkilerden farklı olduğu”, “İsa’nın yeni bir din geliştirmek için gelmediği, ancak, ‘Hıristiyan düşünüş, rituel ve gelenekleri’nin Pavlus tarafından icat edildiği ya da uydurulduğu”, “Yorumla hatası yaparak (bilerek ya da bilmeyerek) İlahi Mesajı yanlış aktardığı”, “Karizmatik kişiliğini kullanarak, elçilerden biri olmadığı -hatta İsa’yı bizzat tanmadığı- halde diğer elçilerin önüne geçtiği ve bazı durumlarda İsa’dan öte otorite olmayı imaj edindiği”, bu bağlamda “Hıristiyanlığın önderi olduğu” gibi iddialar da bu problemin alt başlıkları haline gelmiştir. Şinasi Gündüz, “Pavlus: Hıristiyanlığın Mimarı” isimli kitabında bu iddiaları biraraya toplayarak oldukça gerçekçi bir eser yaratmıştır. Gündüz’ü, diğer yazarlardan ayıran özellik tezini ustalıkla ve zekice savunması ve söylediklerini mümkün olduğunca sağlam ve objektif kaynaklarla beslenmiş bilgi ve delillerle desteklemesidir. Mümkün olduğunca…
En güçlü, gerçekçi, sağlam deliller, savunular, tezler çürütülemez mi? Nitekim, Gündüz’ün bu sağlam temellendirilmiş eserinde dahi göze çarpan bazı yanlış yaklaşımlar mevcuttur. Gündüz’ün bu eserine dair yapacağımız savunmanın objektif olması beklenmemelidir; ne var ki, Gündüz’ün sırf karşı tez üretmek veya kendi görüşlerini desteklemek adına sergilediği bu yaklaşımdaki mantık hataları, çelişki ve zaman zaman daralan bakış açısı bizim subjektifliğimizin dahi önüne geçmektedir.
– 1 –
“İsa’nın teolojisi Teosentrik (Tanrı merkezli), Pavlus’unki ise Kristosentrik (Mesih merkezli) yapıya sahiptir. Bu bağlamda öğretişleri farklıdır.”
Şinasi Gündüz’e göre, “İsa’nın yaptığı çağrının özünde, insanları Tanrı’ya iman edip, kötülükten uzak durmak suretiyle Tanrı’nın egemenliğine girmeye davet etmek bulunmaktadır.”. Buna karşılık, Pavlus’un öğretişlerinin temelini “Mesih” kavramı teşkil eder. Kesinlikle katılıyorum; olması gereken de budur. Kutsal Kitap’ı, bütünlüğü ve sürekliliği olan bir roman gibi okuyacak olursak şu gerçeği rahatlıkla farkedebiliriz. Kurgu şöyledir: İsa’dan önce (Eski Ahit) – İsa (Yeni Ahit İncilleri) – İsa’dan sonra (Yeni Ahit Mektupları, Elçilerin İşleri ve Vahiy). Bu öykünün kahramanları kurgunun gidişatına göre değişir: Baba – Oğul – Kutsal Ruh. Öykü, oldukça ilginç ve heyecanlıdır; çünkü, sonuna yaklaşırken farkederiz ki bu kahramanlar aslında aynı varlıktır, özde bir ama kişilikte farklı.
Eski Ahit kısmının baş karakteri (Baba) Tanrı’nın ta kendisidir. Sadece İsrailoğullarına özel antlaşması ile Tanrı, halkına otoriter bir baba gibi kurallar koyar ve bu kurallara riayet ve kendisine sadakat isteyerek oğlunu yetiştirmeye çalışır. Eşi benzeri görülmemiş bereketlerinin yanı sıra zaman zaman öfke ve gazabını döker. Uslanmak bilmeyen yaramaz oğluna ders vermek amacıyla bir süre görüşmeme kararı alır, bunun üzerinde oğul pişman olur. Buna rağmen tesellisi vardır; çünkü Baba’sı kalbine şu ümidi koymuştur: Birgün gelecek, İsrailoğulları çektiği onca acının ödülü olarak güçlü bir krallığın meyveleri ile tekrar bereketlenecek ve eski ihtişamları güzel günlere kavuşacaktır. [1]Bunu sağlayacak kurtarıcı da “Mesih” olacaktır. “Çünkü bize bir çocuk doğacak, Bize bir oğul verilecek. Yönetim onun omuzlarında olacak. Onun adı Harika Öğütçü, Güçlü Tanrı, Ebedi Baba, Esenlik Önderi olacak.” (Yeşaya 9:6) der Yeşaya Peygamber. Ve, beklenen Oğul doğmuştur; O, Eski Ahit’in son noktasıdır.
Mesih İsa’nın mesajının “Kristosentrik” olması beklenmemelidir; eğer olsaydı, yani, gelecek bir Mesih’ten, Kurtarıcı’dan, Rab’den ve Kraldan bahsediyor olsaydı, Hıristiyanlık sadece, Yahudiliğin bir alt kolu olmaktan ibaret olacak, anlamsızca varlığını sürdürecekti ya da kısa bir süre sonra tarihin tozlu sayfalarında yerini alacaktı. Ya da kitaplar İsa hakkında “narsist, kendini beğenmiş” diyeceklerdi; insan hep kendinden bahseder miydi?
İsa’nın Mesih’i anlatmasına gerek yoktu, O zaten Mesih’ti. O, “Yol, Gerçek ve Yaşam Ben’im” (Yuhanna 14: 6) diyendi. Tanrı Egemenliğine giden yolu göstermek için gelmişti ve “Yol” kendisi idi. Söylediği gibi, O’nun aracılığı olmadan kimseye Baba’ya ulaşamazdı [2] . O, gelişi ile Yeni Ahit’i ilan etmişti.
İsa’nın yaşamına dair bilgiler Matta, Markos, Luka ve Yuhanna tarafından bize aktarıldı. Ancak Mesih İsa hakkında söylenmesi gereken daha çok şey vardı; öykü henüz tamamlanmamıştı. Çarmıha gerilmesi, ölümü ve tekrar dirilişi ve bütün bunların altında yatan derin anlam, İsa’nın da buyurduğu üzere sadece İsrail’le sınırlı kalmamalı ve tüm uluslara duyurulmalıydı. Elçilerin görevi yeni başlıyordu. İsa’nın vaadi olan “Kutsal Ruh”un yardımı ile uluslara müjdeyi duyurma, bu sırada çekilen sıkıntılar, maruz kalınan işkenceler, yeni yeni oluşan topluluklara öğretişler ve topluluklarda görülen yanlış anlamaların giderilmesine yönelik uyarılar öykünün devamını oluşturuyordu. Yazılmalı idi ki ileriki nesiller için örnek alınsın, öğretiş olsun. İşte, Pavlus’u bu sırada karşımıza çıkar.
Pavlus’un zaten anlatılmış bir öyküyü tekrarlamaya, yazıya dökmeye niyetli olmadığını görüyoruz. Birçok yazar, Pavlus’u bu yönüyle eleştiriyor. Mektuplarının içeriklerinin Tanrı’dan çok Mesih odaklı olduğunu, İsa’nın yaşamına dair ayrıntılar yerine ölümü ve dirilişi üzerinde yoğunlaştığını (hatta, bu durumun İsa’nın işlerinden, yaptıklarından haberdar olmayışından kaynaklandığını, bu nedenle bu kısma değinmediğini), Tanrı Egemenliğinin Mesih’e imanla gerçekleşeceğini (hatta, Yasa’yı gözardı ederek sadece bunun yeterli olduğunu) söylediğini vurgulayarak, Pavlus’u İsa’dan bağımsız bir din kurmakla suçluyorlar.
Pavlus’u ve genel düşünce tarzını yazdığı mektuplardan biliyoruz. Şimdi kendimizi onun yerine koyarak biraz empati yapalım, biz olsak farklı bir tavır mı sergilerdik?
Pavlus’un yazdığı mektuplar zaten Hıristiyan olmuş topluluklara hitabendi. Bu topluluklar Pavlus’un yolculukları sırasında karşılaştığı, müjdeyi onun ağzından duyan ve kabul eden geneli putperest kökenli kişilerden oluşur. Ya Hıristiyan yaşam tarzına adapte olamamış hala hatalar yapan, ya eski geleneklerinden bir türlü kopamamış veya aslında Müjde’yi hiç bir zaman anlayamamış kişilere kulak vererek yanlış yola sapan ya da tam tersi doğruluk yolundan uzaklaşmamış ama biraz teşvike ihtiyaç duyan topluluklardı bunlar. Mektuplar, biraz uyarı biraz da teşvik niteliği taşır; amaç, sapmaları ve bölünmeleri önlemektir. Buradan yola çıkarak şu savunu yapılabilir:
1- Bu toplulukların tamamı pagan kökenli idi. Pavlus, onlara Tanrı’nın kim olduğunu çok daha önce anlatmış olmalı ki çok tanrılı dinlerinden vazgeçip Tek Tanrı’ya inanmışlardır. Tanrı kavramını zaten öğrenmiş kişilere şimdi anlatılması gereken, bizden neler beklediği, nasıl bir yol izlememiz gerektiği idi.
2- İsa’nın kim olduğundan, nasıl bir yaşam sürdüğünden bahsetmeden “Mesih” özelliğini vurgulamak ne derece anlaşılabilir? Pavlus, İsa’nın yaşamına dair ayrıntıları mutlaka daha önce vermiş olmalıdır. Zira, mektuplarında da İsa’nın yaşamına dair bir çok noktaya değinir: İsa’nın vaftizi, elçileri ile yediği yemek, yaptığı mucizeler ve bir kadından doğmuş olması bunlardan bazılarıdır.
3- Eğer, mektupların içeriği tamemen Tanrı kavramı ve İsa’nın yaşamı olsaydı, Haç, ölüm ve dirililiş ve sonrasından bahsedilmeseydi, Pavlus, söylenenleri tekrarlamış olmayacak mıydı? Şimdi, “Hıristiyanlığın kurucusu” olmakla suçluyorsak, o zaman da “Hıristiyanlığa bir katkısı olmamış, yazılanları tekrar yazmıştır” mı diyecektik?
4- Yazarların eleştirisi sadece Pavlus’a yönelik olmamalıdır. Zira, Petrus ve Yuhanna da mektuplarında Pavlus’un anlattıklarının benzerini anlatmış, onlar da “Mesih” üzerine yoğunlaşmıştır.
5- Mesih kavramı başlığı altında Tanrı egemenliğinin gelişi, Haç, ölüm ve diriliş konuları sadece topluluklara yazılan mektuplarda değil, İncillerde de geniş yer tutar. Yuhanna İncilinin % 50’si, Markos ve Matta İncillerinin %40’ı, Luka İncilinin %30’u (yaklaşık yüzdelerdir) İsa’nın son haftasını anlatır; ağırlık “Mesih olması”, “yargılanması”, “Haç, Ölüm ve Diriliş” kısımlarıdır.
Sonuç: “Haç, ölüm ve diriliş” konusunu vurgulama, İsa’nın kendi sözlerini alıntılayarak kurtuluşun, yani Tanrı Egemenliği’ne girmenin İsa Mesih aracılığı ile gerçekleşeceğini söyleme, bu bağlamda tarihsel İsa’nın yaşantısından çok mesajının öneminine yer verme, dolayısı ile “Teosentrik”ten çok “Kristosentrik” öğretişi benimseme sadece Pavlus’a özgü bir davranış değildir. Elçiler de, tıpkı Rab’lerinin onlara buyurduğu gibi, Kurtuluş’un gereğini anlatmışlardır.
Şimdi, öyküye geri dönelim: Eski Ahit aracılığı ile Tanrı, kendisini tanıtmış; nelerden hoşlanır, neleri sevmez, beklentisi nedir sorularına cevap vermişti. Bereketini ve gazabını göstermiş, sonlarına doğru gazabından yorulmuş halkına “Kurtarıcı”nın müjdesini vermişti. Eski Ahit’in “Baba” dan sonraki karakteri “Mesih, İnsanoğlu, Kurtarıcı, Kral, Davut’un oğlu, Rab” bu sefer Yeni Ahit’in baş karakteri olarak karşımıza çıkar. İsa dünyaya gelir, mucizelerini ve öğretişini sergiler, Müjde’nin kendisi ile gerçekleştiğini, Tanrı Krallığı’na giriş vizesi olduğunu açıklar ve sırf kimliğini, yani “Tanrılığı”nı inkar etmediği için yargılanır. Günahsız yaşamını, -söylendiği gibi- [3]insanlığın günahı uğruna çarmıhta sonlandırır. Ölümünden hemen önce “Tamamlandı” [4] diyerek Eski Ahit’in sona erdiğini, ölümünün 3. günü gerçekleşen dirilişi aracılığı ile de Yeni Ahit’i ilan eder. İsa Mesih, Eski ve Yeni Ahit arasındaki köprü, insanlığın Tanrı ile barışması için son fırsat olan Tanrı Kuzusu’dur.
Yeni Ahit tüm bunlara ek olarak Mesih’in göğe alınışından sonra geçen dönemi de ele alır: İsa’nın tekrar göğe alınışı, Kutsal Ruh’un elçiler üzerine inmesi, müjdenin tüm uluslara duyurulması emrine uyularak ülke dışı yolculukların ve vaazların başlaması, toplulukların kurulması ve takip edilmesi, gerekirse uyarıların yapılması.
Şimdi bu süreçte Pavlus’un Mesih merkezli vaaz etmesi ne kadar anormaldir? Tabi ki Eski Ahit, Tanrı’dan, Mesih İsa,, Tanrı’yla özdeş olan kendisinden, Pavlus ve diğer elçiler de Mesih ve sonrasından bahsetmelidir ki zincirin tüm halkaları tamamlanabilsin, Kutsal Kitap bütünlüğünü, Tek Öykü olma özelliğini korusun. Pavlus, bu bağlamda yapması gerekeni yapmıştır.
– 2 –
Tanrı’nın egemenliği
“İsa’ya göre Tanrı’nın egemenliği, özel anlamda dünyanın sonunda gerçekleşecek olan yargı günüdür. Genel anlamda ise o, Tanrı’nın iradesinin insanın inanç ve eylemlerine egemen olmasıdır. Bu egemenlik insanla, insanın düşünsel ve eylemsel varlığı ile ilişkilidir ve hali hazırda başlamış durumdadır. İsa, Tanrı’nın otoritesinin insanların inanç, düşünce ve yaşamları yakında kuşatacağını ve insanların hep birlikte şeytanın egemenliğinden sıyrılarak kendilerini Tanrı’nın otoritesine vereceklerini beklemekteydi. Bir başka ifade ile İsa’da, muhatabı olan insanların kendi öğretilerini kısa zamanda büyük çoğunlukla kabul edecekleri yönünde bir beklenti vardı. Oysa Pavlus’un beklentisi gelecekte vuku bulacak ve kozmolojik düzlemde de etkili olan tanrısal varlık Mesih’in göklerden melekler eşliğinde yeryüzüne gelmesi düşüncesiyle ilgilidir. O’na göre Mesih ileride tekrar gelecek, her yönetimi, her hükümranlık ve gücü ortadan kaldırıp egemenliği Baba’ya teslim edecektir.”
Şinasi Gündüz’ün İsa ve Pavlus’un, Tanrı Egemenliği hakkında farklı görüşlere sahip olduklarını destekler nitelikteki bu sözlerine karşılık Pavlus’un, Mesih İsa’nın, diğer elçilerin ve Eski Ahit peygamberlerinin verdikleri yanıtlara bakalım:
TANRI EGEMENLİĞİ | |
PAVLUS: | |
Özel Anlam | Genel Anlam |
“Rab’bin kendisi, bir emir çağrısıyla, başmeleğin seslenmesiyle, Tanrı’nın borazanıyla gökten inecek. …onlarla birlikte Rab’bı havada karşılamak üzere bulutlar içinde alınıp götürüleceğiz. Böylece sonsuza dek Rab’le birlikte olacağız.” 1.Sel.4:16-17 | “Tam bir bilgelik ve anlayışla üzerimize yağdırdığı lütfunun zenginliği saysesinde Mesih’in kanı aracaılığıyla Mesih’te kurtuluşa, suçlarımızın bağışlanmasına kavuştuk” Efesliler 1:7-8 “Tanrı O’nu bütün yönetimlerinin, hükümranlıkların, güç ve egemenliklerin yalnız bu çağda değil, gelecek çağda da anılacak bütün adların çok üstüne çıkardı. Herşeyi ayakları altına sererek O’na bağımlı kıldı. O’na her şeyin üzerinde baş olmak üzere kiliseyi verdi.” Efesliler 1:21-22 “O bizi karanlığın hükümranlığından kurtarıp sevgili Oğlu’nun egemenliğine aktardı. O’nda kurtuluşa, günahlarımızın bağışına sahibiz.” Kol. 1:13-14 |
İSA MESİH: | |
Özel Anlam | Genel Anlam |
“İnsanoğlu kendi görkemi içinde bütün melekleriyle birlikte gelince, görkemli tahtına oturacak. Ulusların hepsi O’nun önünde toplanacak, O da koyunları keçilerden ayıran çoban gibi, insanları birbirinden ayıracak. Koyunları sağına, keçileri soluna alacak. O zaman Kral, sağındaki kişilere ‘Sizler, Babam’ın kutsadıkları, gelin!’ diyecek. ‘Dünya kurulduğundan beri sizin için hazırlanmış olan egemenliği miras alın!’” Matta 25:31-34 | “Tanrı’nın Egemenliği göze görünür bir şekilde gelmez. İnsanlar da ‘İşte burada’ ya da ‘İşte şurada’ demeyecekler. Çünkü Tanrı’nın Egemenliği içinizdedir.” Luka, 17:20-21 “Size doğrusunu söyleyeyim, sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiştir.” Yuhanna, 5:24 “Size doğrusunu söyleyeyim, ölülerin Tanrı Oğlu’nun sesini işitecekleri ve işitenlerin yaşayacakları saat geliyor, geldi bile.” Yuhanna, 5: 25 “Beni seven sözüme uyar, Babam da onu sever. Biz de ona gelir, onunla birlikte yaşarız” Yuh. 14:23 “Ama içtenlikle tapınanların Baba’ya ruhta ve gerçekte tapınacakları saat geliyor. İşte, o saat şimdidir.” Yuhanna, 4:23 “Bunları size, bende esenliğiniz olsun diye söyledim. Dünyada sıkıntınız olacak. Ama cesur olun, ben dünyayı yendim!” Yuh. 16:33 ”Sonsuz yaşam, tek gerçek Tanrı olan seni ve gönderdiğin İsa Mesih’i tanımalarıdır.” Yuh.17:3 |
YUHANNA: | |
Özel Anlam | Genel Anlam |
“İşte tez geliyorum! Vereceğim ödüller yanımdadır. Herkese yaptığının karşılığını vereceğim. Alfa ve Omega, Birinci ve sonuncu, başlangıç ve son Ben’im” Vahiy, 22:12 | “Çünkü Tanrı’dan doğmuş olan herkes dünyayı yener. Bize dünyaya karşı zafer kazandıran imanımızdır. İsa’nın Tanrı Oğlu olduğuna iman edenden başka dünyayı yenen kim?” 1.Yuh.5:4-5 “”…Tanrı bize sonsuz yaşam verdi, bu yaşam O’nun Oğlu’ndadır.” 1.Yuh. 5:11 |
PETRUS: | |
Özel Anlam | |
“Zaman sona ererken açığa çıkarılmaya hazır olan kurtuluşa kavuşasınız diye iman sayesinde Tanrı’nın gücüyle korunuyorsunuz….” 1.Petrus 1:5 “…içtenliği kanıtlanan imanınız, İsa Mesih göründüğünde size övgü, yücelik, onur kazandıracak.” 1.Petrus 1:7 | |
DANİEL: | |
Özel Anlam | |
““Gece görümlerimde insanoğluna benzer birinin göğün bulutlarıyla geldiğini gördüm. Eskiden beri var Olan’ın yanına doğru ilerledi, O’nun önüne getirildi. Ona egemenlik, yücelik ve krallık verildi. Bütün halklar, uluslar ve her dilden insan ona tapındı. Egemenliği hiç bitmeyecek sonsuz bir egemenlik, krallığı hiç yıkılmayacak bir krallıktır. Daniel, 7:13-14 |
Özetlemek gerekirse, doğrudur; İsa, Tanrı Egemenliği’nden bahsederken, özel anlamda ‘Yargı Günü’, yani dünyanın son günlerini, genel anlamda ise insanların Tanrı otoritesinin kabulünü kasteder. Pavlus’a baktığımızda ise Tanrı Egemenliği’nin, genel anlamda Mesih aracılığı ile Tanrı’nın insanların yaşamlarında etkin olması, yani iman ve aklanmayı, özel anlamda ise Mesih’in ikinci kez gelerek sonsuz krallığını ilan etmesi olduğunu görürürüz. Fark nerededir? İsa dahi, kıyamet zamanında tekrar geleceğini, yargılama yetkisinin kendisinde olacağını ve krallığını ilan edeceğini söylememiş midir?
“Pavlus’ta Tanrının egemenliği, eskatolojik bağlamda Mesih’in krallığı beklentisine (Parousia) dönüşmüştür · [5] düşüncesinden yola çıkarak, Pavlus’un “Tanrı egemenliği” öğretişinin tamamen yanlış anlama üzerine kurulduğunu kabul edersek, aynı yanılgının değil Pavlus; Yuhanna, Petrus, Yahuda da dahil tüm çağdaşı imanlılar için de sözkonusu olduğunu söylememiz gerekir. Peki, birçok yerde ikinci kez geleceğini, yerde ve gökyüzünde -yargılama da dahil- tüm yetkinin kendisine ait olduğunu sık sık vurgulayan İsa da mı yanılmıştır?
Yine Şinasi Gündüz’e göre, Pavlus Mesih’in ikinci kez geleceği gün konusunda büyük bir çelişki yaşamıştır. Önce hemen geleceğini düşünmüş, ancak zaman geçip de, beklentisinin gerçekleşmemesi üzerine ağız değiştirmiştir. Pavlus’un yazdığı ilk mektuplardan biri olan “Selanikliler”de, Mesih’in geleceği zamanla ilgili kısma bir bakalım : “Kardeşler, bu olayların zamanı ve tarihi konusunda size yazmaya gerek yoktur. Çünkü siz de çok iyi bilirsiniz ki, Rab’bin günü gece hırsız nasıl gelirse öyle gelecektir.” (1. Sel.5:1-2). Gündüz’ün tezini desteklemek için kullandığı “Biz yaşamakta olanlar, Rab’bin gelişine dek diri kalacak olanlar, gözlerini yaşama kapatmış olanların önüne asla geçmeyeceğiz….” (1.Sel.4:15-17) ayetinde, Pavlus’un “yaşayanlar ve diri kalacak olanlar”dan kastı Mesih’e imanla aklananlar ve sonsuza dek yaşacak olanlarken, “Mesih’e ait olan ölülerden” kastı müjdeyi işitmemiş, ancak Yasa’yı kalplerinde taşıyanlardır. Nitekim benzer sözleri İsa’nın kendisi de söylemiştir: “Burada bulunanlar arasında, Tanrı egemenliği’nin güçlü bir biçimde gerçekleştiğini görmeden ölümü tatmayacak olanlar var.” (Markos 9:1) .
İsa, Markos 13. bölümde kendisinin tekrar geleceği müjdesinin yanı sıra gelişinin öncesinde gerçekleşeceklerden de bahseder: “Birçokları, Ben O’yum diyerek benim adımla gelip birçok kişiyi saptıracaklar. Savaş haberleri duyunca korkmayın. Bunların olması gerek, ama bu daha son demek değildir.” (Markos, 13:6-7) . Son günlerin alametleridir bunlar. Şimdi, Pavlus’un tüm bunları duymadığını, okumadığını varsayıp bu alametler gerçekleşmeden (ki gerçekleşmesi yıllar alacak gibi görünmektedir; zira, İsa, büyük dünya savaşlarından, birbirini ölüme teslim eden anne-baba-çocuklardan, yaratılışın başlangıcından beri eşi benzeri görülmemiş sıkıntılardan, kararan güneş ve aydan, yere düşen yıldızlardan bahsetmektedir. Pavlus bunları İsa’dan duymamış olsa bile Kutsal Kitap’ı iyi bilen biri olarak; en azından benzer tasfirlerin yapılmış olduğu Daniel Bölümü’nü okumuş olmalıdır) Mesih’in ikinci kez gelişine yaşarken şahit olacağına inandığını söylemek ne derece mantıklıdır?
Selanikliler, İsa’nın ikinci gelişi ile ilgili yersiz bir beklentiye kapılıp sabırsızlanmaya başlamış olmalılar ki Pavlus, kaygılarını şöyle diyerek gidermeye çalışır: “Hiç kimse hiçbir şekilde sizi aldatmasın. Çünkü imandan dönüş başlamadıkça, mahvolacak olan o yasa tanımaz adam ortaya çıkmadıkça o gün gelmeyecektir. Bu adam, tanrı diye anılan ya da tapılan herşeye karşı gelerek kendini hepsinden yüce gösterecek, hatta kendisini Tanrı ilan ederek Tanrı’nın Tapınağı’nda oturacaktır.” (2.Sel.2:4) . Pavlus, tabi ki, alametlerden haberdardı ve Son’un başlangıcının henüz gerçekleşmediğini farkındaydı; O sadece, “Biz” ve “Siz” kelimelerini kullanırken genelleme yapıp mevcut ve gelecekteki inananları kastetmiş; bunu yaparken de İsa’nın tarzını kullanmıştır; zira, örnek aldığı kişi İsa da “Son zamanlar”dan bahsederken cümlelerini şöyle bitirmiştir: “…korkmayın” [6] , “…duyacaksınız “, “…kaygılanmayın.”
– 3 –
İmanlılar kimi örnek almalıdır? Tanrı’yı mı? Mesih’i mi? Yoksa Pavlus’u mu?
Dinde merkez hangisidir?
Şinasi Gündüz’e göre, Pavlus, mektuplarında kendisinden sıklıkla bahsetmekte, Tanrı ve Mesih’ten ziyade kendisinin örnek alınmasını istemekte, söylediklerine harfiyen uyulmasını mecbur kılmakta, bu bağlamda kendisini dinin merkezine oturtmaktadır . Gündüz’ün bu tezinin önemli noktalarına cevap arayalım:
- “Bütün bu yaklaşımlarıyla Pavlus, karizmatik kimliği için gerekli uygun altyapıyı hazırlamaya çalışmakta ve örnek aldığını iddia ettiği Mesih’ten ziyade kendisini öne çıkartmaktadır. ”
Gündüz, burada Pavlus’un, Tanrı veya Mesih’ten ziyade insanlara kendisini örnek almalarını öğütlemesini kastediyor. Doğrudur; “ beni örnek alın ” ibaresi Pavlus’un mektuplarında sıklıkla yer alır. Pavlus, mektuplarında genelde kendi deneyimlerinden yola çıkarak öğütler verir. Hitap ettiği kişilerin geçmekte oldukları yollardan daha önce kendisi geçmiş, yaşadıkları sorunları kendisi de yaşamıştır; benzer koşullarda nasıl davrandığını -yol gösterici olması açısından paylaşması- yersiz değildir.
Ek olarak; Gündüz’ün, Pavlus’u örnek göstermediği için eleştirdiği varlıklara bakalım: biri Tanrı, diğeri de Mesih. Eğer konumuz insanın Tanrı’ya nasıl hizmet etmesi gerektiği ise aynı kulvarda bulunmayan bu üç varlıktan hangisi örnek gösterilmelidir? Şu cümle ne kadar mantıklıdır?: “Kardeşler, Tanrı’yı örnek alın; çünkü fuhuş yapmadı, yalan söylemedi, evlenmedi, hırsızlık yapmadı….” ya da “Mesih’i örnek alın, çünkü o kendisi için kazanç olan herşeyi kendisi için zarar saydı”
Tanrı’yı örnek göstermek, eğer affetmek, yargılamak, cezalandırmak, merhamet etmek [7] gibi eylemlerden bahsetmiyorsak anlamsızdır. Gelelim Mesih’e.. Pavlus, her fırsatta dile getirdiği “Mesih’te olmak”, “Mesih’e ait olmak”, “Mesih’le birlikte/birlik olmak”, “Mesih’in yüceliğine kavuşmak” gibi terimlerle zaten Mesih’i örnek göstermektedir. Bir de Mesih İsa’nın Baba ile aynı yaradılışta olduğunu göz önünde tutarsak yukarıda Tanrı için bahsettiğimiz anlamsızlık Mesih için de geçerli olacaktır; tek fark Mesih’in beden alıp aramızda yaşamış olmasıdır. Pavlus, Mesih ve Tanrı ile olan ilişkisine dair “insan ve kulu olduğu, hizmet ettiği Tanrı” çerçevesinde örneklemeler yapmıştır. Örneğin: “Kardeşler, hepiniz beni örnek alın” . Pavlus, bu ayetle yukarıda da değindiğimiz gibi Mesih’le olan kişisel ilişkisinin örnek alınmasını istemektedir. Öncesindeki ayetlere bakalım : “Ama benim için kazanç olan herşeyi Mesih uğruna zarar saydım. Dahası var, uğruna herşeyi yitirdiğim Rab’bim İsa Mesih’i tanımanın üstün değeri yanında herşeyi zarar sayıyorum, süprüntü sayıyorum” (Filipililer 3:7). Yine aynı amaçla: “… Geride kalan herşeyi unutup ileride olanlara uzanarak, Tanrı’nın Mesih İsa aracılığıyla yaptığı göksel çağrıda öngörülen ödülü kazanmak için hedefe doğru koşuyorum.” (Fil. 3:13-14) ve “Mesih’i örnek aldığım gibi, siz de beni örnek alın” (1. Kor. 11:1)
Pavlus, kendisini örnek göstermekle neyi amaçladığını şöyle dile getirmiştir: “Çünkü Mesih’in yolunda sayısız eğiticiniz olsa da çok sayıda babanız yoktur. Size Müjde’yi ulaştırmakla Mesih İsa’da manevi babanız oldum. Bu nedenle beni örnek almaya çağırıyorum sizi.” (1. Korintliler, 4:15-16)
- “Onun yaydığı mesaj tanrısal kökenlidir ve o bu mesajı Mesih’in yetkisiyle insanlara iletmektedir. Bu nedenle bu mesaja karşı çıkmak ya da bunu reddetmek Tanrı’ya karşı çıkmakla eşdeğerdir. Nitekim o, herhangi bir kimse hatta “gökten bir melek bile” insanlara bildirdiği bu mesaja ters düşen bir mesaj bildirse, ona lanet etmektedir.”
“Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’un adıyla vaftiz edin; size buyurduğum herşeye uymayı onlara öğretin.” (Matta 28:18-20)
“’…Kutsal Ruh’u alın!’ dedi. ‘Kimin günahlarını bağışlarsanız, bağışlanmış olur; kimin günahlarını bağışlamazsanız, bağışlanmamış kalır’” (Yuhanna 20:22-23)
“’İman edip vaftiz olan kurtulacak, iman etmeyen ise hüküm giyecek. İman edenlerle birlikte görülecek belirtiler şunlardır: Benim adımla cinleri kovacaklar, yeni dilllerle konuşacaklar, yılanları elleriyle tutacaklar. Öldürücü bir zehir içseler bile, zarar görmeyecekler. Ellerini hastaların üzerine koyacaklar ve hastalar iyileşecek’” (Markos, 16:16-18)
Bu ayetlerle de görüldüğü üzere İsa, adına iman edenlere yetki vermiştir. İsa’nın vaadine bir de Kutsal Ruh’un etkisini eklersek Pavlus’un bu denli iddialı konuşması yanlış değildir. Tabi ki öğretisi Tanrı esiniyle gerçekleşmektedir ve kesinlikle doğrudur: aksini iddia edenler “Melek dahi olsalar” lanetle anılmalıdır. Nitekim, Şeytan’ın da melekler ordusu vardır: “Buna şaşmamalı. Şeytan da kendisine ışık meleği süsü verir. Ona hizmet edenlerin de kendilerine doğruluğun hizmetkarları süsü vermesi şaşırtıcı değildir. Onların sonu yaptıklarına göre olacaktır.” (2.Kor. 11:14-15)
- “Bunların (İsa’nın havarileri ve İsa takipçileri) tarihsel İsa’nın mesajı doğrultusunda temsil ettikleri öğretilerin dışında, İsa’nın tanrısallaştırılmasını esas alan Tanrı Oğlu Rab İsa Mesih doktrinini savunan Pavlus, bu fikirlerini elbette tarihsel İsa’nın yaşantısına dayandıramazdı”
Bu düşünceye bir açıklama yazmak ne derece gereklidir? İncil’in neresine bakarsanız bakın “ Tanrı Oğlu Rab İsa Mesih ” doktrini gözünüze çarpar. Hıristiyanlığın varoluş anlamı olan bu sıfat zinciri Eski Ahit’le müjdelenmiş, ilk olarak İsa tarafından kullanılmış, tüm elçileri tarafından tanıklık edilmiş, yazılmış ve söylenmiş, tüm bunlardan sonra ancak, Pavlus tarafından kullanılmıştır. Yeni Ahit’in oluşmasına kalemiyle aracılık etmiş tüm tanıkların abece’si olan bu tarifin sadece Pavlus tarafından kullanıldığını, icat edildiğini ya da uydurulduğunu söylemek İncil’i okuduğunu farzettiğimiz biri için mümkün değildir, olmamalıdır. Zaman ve yerimiz tamamını yazmaya yetmeyeceğinden bu fikri “ tarihsel İsa ”nın “ yaşantısına ” sadece şu sözüne yer vererek “ dayandırmak ” istiyorum:
“İsa, Filipus Sezariyesi bölgesine geldiğinde öğrencilerine şunu sordu: ‘Halk, İsanoğlu’nun kim olduğunu söylüyor?’
Öğrencileri şu karşılığı verdiler: ‘Kimi vaftizci Yahya, kimi İlyas, kimi de Yeremya ya da peygamberlerden biridir diyor.’
İsa onlara, ‘Siz ne dersiniz?’ dedi, ‘Sizce ben kimim?’
Simun Petrus, ‘Sen, yaşayan Tanrı’nın Oğlu Mesih’sin’ yanıtını verdi.
İsa ona, ‘Ne mutlu sana, Yunus oğlu Simun!’ dedi. ‘Bu sırrı sana açan insan değil, göklerdeki Babam’dır” (Matta, 16:13-17)
- “Pavlus’un yazılarında, kendisine yönelik tanımlamaları dikkat çekicidir… O, kendisinin bir seçkin, bir seçilmiş olduğunu belirtir.”
Pavlus’un kendisini her fırsatta övdüğünü ve yüksek bir şahsiyet gibi gösterdiğini düşünen sadece Şinasi Gündüz değildir; bir çok yazar karizmatik kişiliğini kabullendirmek amacıyla Pavlus’un kendisini diğer imanlılardan üstün gösterdiğini düşünür. Çağdaşı bazı imanlılarda böyle düşünmüş olsalar gerek. Ancak, Pavlus, aşağıdaki sözleri sarfederek onları uyarmıştır:
“Bunun için Mesih İsa’ya ait biri olarak Tanrı’ya verdiğim hizmetle övünebilirim. Ulusların söz dinlemesi için Mesih’in benim aracılığımla, sözle ve eylemle, mucizeler ve harikalar yaratan güçle, Kutsal Ruh’un gücüyle yaptıklarından başka şeyden söz etmeye cesaret edemem.” (Rom.15:17-19)
“Her biriniz ‘Ben Pavlus yanlısıyım’, ‘Ben Apollos yanlısıyım’, ‘Ben Kefas yanlısıyım’ ya da ‘Ben Mesih yanlısıyım’ diyormuş. Mesih bölündü mü? Sizin için çarmıha gerilen Pavlus muydu? Pavlus’un adıyla mı vaftiz edildiniz?” (1.Kor.1:12-13)
“Apollos kim, Pavlus kim? İman etmenize aracı olmuş hizmetkarlardır. … Tohumu ben ektim, Apollos suladı. Ama Tanrı büyüttü.” (1.Kor.3:5-6)
2. Korintliler 11 ve 12. [8] bölümlerde ise yaptıklarıyla övünenleri “akılsız” diye nitelendirerek, eğer akılsız biri olsa idi, övünmek gerekse idi, övünmek için herkesden daha çok nedene sahip olduğunu vurgular. Tanrı Söz’ünü iletmek yolunda çektiği sıkıntılardan örnekler vererek, ancak “güçsüzlükten güç almak”la övünmeyi haklı görür. Geriye kalan ise Tanrı’nın lütfudur.
– 4 –
Otorite anlayışı ve Sosyo-siyasal yapıya karşı tutum
Gündüz’e göre İsa, “ içinde yaşadığı toplumsal yapıya ve statükoya ciddi eleştirler getirmiş” ve “mevcut sosyo-siyasal yapıyı olduğu gibi korumayı amaçlayan bir muhafazakar”olmamıştır. Pavlus ise, aksine, “dünyevi otoriteye itaat etmenin gerektiğini” belirtir.
Gündüz, Pavlus konusundaki bu tespitinde haklıdır. Gerçekten de Pavlus, yönetime, siyasal otoriteye itaat etmenin gereğinden söz eder. “Herkes, baştaki yönetime bağlı olsun.” (Romalılar, 13:1) ve “Herkese hakkını verin: Vergi hakkı olana vergi, gümrük hakkı olana gümrük, saygı hakkı olana saygı, onur hakkı olana onur verin” (Romalılar 13: 7) ayetleri ile Pavlus’un bu konudaki düşüncesini öğreniyoruz. Ancak, bu her durum için geçerli değildir. Yönetim iyi bir yönetim ise problem yoktur; iyi olan kazançlı çıkacaktır. Yönetim kötü ise yine yerilmemelidir; zira, kötülüğe kötülük ile karşılık vermemek gerekir. [9] Buna rağmen itaatin sınırlarını da şu ironi ile çizer: “Aslında sizi köle edenlere, sömürenlere, sizden yararlananlara, büyüklük taslayanlara ya da sizi tokatlayanlara katlanıyorsunuz. Utanarak kabul ediyorum ki, biz bunu yapacak güçte değildik!” (2.Korintliler 11:20-21).
İsa’nın konuyla ilgili bakış açısına da yer verdiğimizde aslında iki düşünce arasında fark olmadığını göreceğiz:
“Öğrenci öğretmeninden, köle efendisinden üstün değildir. Öğrencinin öğretmeni gibi, kölenin de efendisi gibi olması yeterlidir. İnsanlar evin efendisine Baalzevul derlerse, ev halkına neler demezler!” (Matta, 10:24-25).
Gündüz, 1. Kor.7:20-22 [10] ayetlerini kaynak göstererek, Pavlus’la ilgili şu tesbitte bulunmuştur : “Pavlus, yaşadığı toplumda geçerli olan kölelik, özgürlük ve benzeri sosyal sınıfların olduğu gibi kabullenilmesini, mevcut toplumda hangi statüde bulunuyorsa kişinin bunu sürdürmesini istemiştir.”.
Ferisilerden bazıları ve Hirodes yanlıları İsa’yı tuzağa düşürmek amacıyla Sezar’a vergi vermenin Kutsal Yasa’ya uygun olup olmadığını sorarlar. İsa onlardan bir dinar ister, parayı getirdiklerinde üzerindeki resmin ve yazının kime ait olduğunu sorar, “Sezar’a” yanıtını aldıktan sonra şöyle der: “Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin.” (Markos, 12:17)
İsa’nın toplumsal ve siyasal otoriteye bir eleştirisi yoktu; disiplinin sağlanması açısından otorite ve mevcut durumun devamlılığı gerekli idi. O’nun derdi, dini otoriteydi. Matta 23. bölüm, İsa’nın bu konudaki görüşlerini açıklar niteliktedir. “Vay halinize” sözü ile başlayan cümlelerinin muhatabı Ferisiler ve din bilginleridir. Sonuç olarak, İsa’nın dini hierarşik yapıya karşı çıktığı doğrudur; ama yukarıdaki ayette de belirttiği üzere dini yönetim Kendi sınırlarındadır; müdahele edilmelidir. Kaldı ki, bilgiçlik taslayan din bilginleri, Pavlus tarafından da sıklıkla eleştirilip kınanmaktadır.
– 5 –
Yasa’ya riayet
“İsa, yaşamında asla Musa hukukuna karşı çıkmamış, hatta karşı çıkmak şöyle dursun, hukuka riayet etmenin önemini ısrarla vurgulamıştır… İsa, hiçbir zaman kendi öğretisini hukukun dışında ya da ona alternatif olarak görmemiştir. Pavlus ise öğretilerinde bir yandan tanrısal hukuka karşı oldukça radikal bir yaklaşım sergilerken diğer yandan hukukla ilgili görüş ve düşüncelerinde zaman zaman tutarsızlıklara yer verir.”
Yasa’ya göre günah sayılan eylemlerin affedilmesi, günahkarın tövbe edip kurban sunması ile gerçekleşir. Peki, Yasa’nın bu şekilde öngördüğü “Tanrı Egemenliği için aklanma” yeterli midir? Dönemin Eski Ahit duayenleri Ferisiler ve diğer din bilginleri, Yasa’nın tüm gereklerini yerine getirdikleri göz önünde tutulursa, “kurtulmuş” sayılacak ve Tanrı Egemenliği’ne girebilecekler midir? Cüzzamlılara dokunma, şabat günü iyileştirme, yasak yiyecekleri yeme, oruç tutmama, zina yapan kadını taşlamama Yasa’ya uygun mudur? “Günahı bağışlama ve yargılama yetkisi Tanrı’dan başkasına ait olabilir mi? Tüm bu sorulara “Hayır!” yanıtını vermek kendi içinde çelişmek (!) değilse nedir? Peki, bu -sözde- tutarsızlık kime aittir? Cevabın “Pavlus” olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz:
- “İsa’ya cüzzamlı biri geldi, diz çökerek, ‘İstersen beni temiz kılabilirsin’ diye yalvardı. İsa’nın yüreği sızladı, elini uzatıp adama dokundu , ‘İsterim, temiz ol!’ dedi” (Markos, 1:40-41). Yasa’ya göre [11] cüzzam hastaları murdar/kirlenmiş sayılırdı. Dokunulması, temiz olanı da kirletirdi. Bu nedenle, toplumsal yaşamdan soyutlanır, yerleşim yerlerinden uzak bölgelerde tutululardı. İsa, bu paralelde “kirlendi”; peki, Kahin’e gidip kendisini temiz kıldırdı mı? Hayır…
- Şabat günü başakları koparıp yiyen öğrencilere ve yine Şabat günü eli sakat bir adamı iyileştiren İsa’ya, yasak olanı yaptıkları için Ferisiler tarafından yöneltilen eleştireye İsa, ‘Ben kurban değil, merhamet isterim’ [12]sözünü hatırlatıp, Şabat günü yapılan iyiliklerin Yasa’ya karşı gelmek olmadığını söyleyerek karşılık verir. Zira, “İnsanoğlu Şabat Günü’nün de Rabbi’dir” (Matta, 12:8).Bir başka benzer durum: “İsa’nın çamur yapıp adamın gözlerini açtığı gün Şabat Günü’ydü… Bunun üzerine Ferisiler’in bazıları, ‘Bu adam Tanrı’dan değildir’ dediler. ‘Çünkü, Şabat Günü’nü tutmuyor.” (Yuhanna, 9:14-16)
- “’Ağza giren herşeyin mideye indiğini, oradan da helaya atıldığını bilmiyor musunuz? Ne var ki ağızdan çıkan, yürekten kaynaklanır. İnsanı kirleten de budur. Çünkü kötü düşünceler, cinayet, fuhuş, hırsızlık, yalan yere tanıklık ve iftira hep yürekten kaynaklanır. İnsanı kirleten bunlardır. Yıkanmamış ellerle yemek yemek insanı kirletmez’” (Matta,15:17-20). “Ağızdan giren şey insanı kirletmez. İnsanı kirleten ağızdan çıkandır.” (Matta, 15:11). “Ağızdan giren” insanı kirletmeyeceğine göre, Yasa’nın günah saydığı, yenmesi yasak yiyecekler [13] bu söz ile aklanmıştır.
- “’Neden biz ve Ferisiler oruç tutuyoruz da senin öğrencilerin oruç tutmuyor? diye sordular. İsa şöyle karşılık verdi: ‘Güvey aralarındayken davetliler yas tutar mı? Ama güveyin aralarından alınacağı gün gelecek, o zaman oruç tutacaklar.’” (Matta, 9:14-15). Mesih yaşıyorken Yasa’nın bu gereğini yerine getirme ihtiyacı yoktur.
- ”Din bilginleri ve Ferisiler, zina ederken yakalanmış bir kadın getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa’ya ‘Öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı’ dediler. ‘Musa, Yasa’da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin? …. ‘İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın!’ dedi. ” . Bu bağlamda, taşı atmaya tek yetkin kişi kendisi idi; ama yapmadı. Açıklaması mı? Çünkü, “merhamet yargıya galip geldi”…
- “İsa onların imanını görünce felçliye, ‘Oğlum, günahların bağışlandı’ dedi. Orada oturan bazı din bilginleri ise içlerinden şöyle düşündüler: ‘Bu adam neden böyle konuşuyor? Tanrı’ya küfrediyor! Tanrıdan başka kim günahları bağışlayabilir?’” (Markos, 2:5-7). İsa, bu örnekle, sahip olduğu yetkinin Yasa’yı aştığını söylemektedir.
- “’Tanrı’n olan Rab’bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla seveceksin.’ İşteilk ve en önemli buyruk budur. İlkine benzeyen ikinci buyruk da şudur: ‘Komşunu kendin gibi seveceksin.’ Kutsal Yasa’nın tümü ve peygamberlerin sözleri bu iki buyruğa dayanır.” (Matta, 22:37-40). Bu sözü ile İsa, Yasa’yı iki emre indirger; bu Yasa’yı saymadığı anlamına gelebileceği gibi, Yasa’yı at gözlüğü gibi takınıp, Tanrı’dan uzaklaşanlara bir uyarı da sayılabilir. İkincisi daha olasıdır; zira, İsa şu sözü alıntılar : “Bu halk dudaklarıyla beni sayar, Ama yürekleri benden uzak. Bana boşuna taparlar, Çünkü öğrettikleri, sadece insan buyruklarıdır.” (Yeşaya, 29:13).
İsa’nın Yasa’ya itaat etmediği düşüncesini benimseyen kişiler için, verdiğimiz bu örnekler kendilerini haklı çıkarma adına biçilmiş kaftandır. Ancak bu ilk izlenime kapılmamak gerekir; zira, Ferisiler de böyle yapmıştır. İsa, -sanılanın aksine- Yasa’yı çok iyi biliyordu. Ancak, şunu da farkındaydı: Yasa, yüzeysel algılanmamalıydı; derinine inilmeliydi. “Tanrı Korkusu” gözlerini kör ettiğinden Tanrı’nın onlara olan sevgisini rafa kaldırmış bu insanlara “Sevgi ve Merhamet Tanrı’sını” tekrar anlatmak gerekiyordu. Kurallar içinde boğulup varoluş nedeni unutanlara yaratılmalarının nedeninin “ilişki kurma isteği” olduğu hatırlatılmalıydı. Bu nedenle sık sık şu ayete atıfta bulundu: “Bu halk dudaklarıyla beni sayar, Ama yürekleri benden uzak. Bana boşuna taparlar, Çünkü öğrettikleri, sadece insan buyruklarıdır.” Bunu söyleyen Tanrı “Kurban” değil,“merhamet” istemektedir.
İsa, Yasa’ya karşı gelmemiştir; aksine tam anlamıyla itaati öngörür. Yasa hakkındaki düşüncesine bir bakalım:
“Kutsal Yasa’yı ya da peygamberlerin sözlerini geçersiz kılmak için geldiğimi sanmayın. Ben geçersiz kılmaya değil, tamamlamaya geldim. Size doğrusunu söyleyeyim, yer ve gök ortadan kalkmadan, herşey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa’dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile yok olmayacak. Bu nedenle, bu buyrukların en küçüğünden birini kim çiğner ve başkalarına öyle öğretirse, Göklerin Egemenliği’nde en küçük sayılacak. Ama bu buyrukları kim yerine getirir ve başkalarına öğretirse, Göklerin Egemenliği’nde büyük sayılacak. Size şunu söyleyeyim: Doğruluğunuz din bilginleriyle Ferisi’lerinkini aşmadıkça, Göklerin Egemenliği’ne asla giremezsiniz!” (Matta 5:17-20)
Anlıyoruz ki, İsa, asla Yasa’yı es geçmez ve hükmünü kaldırmaz. O’na inanlar Yasa’ya uymak zorundadır; ancak, “uymak” tek başına yeterli değildir. Öyle ki, Yasa’nın kapsamı biraz daha genişlemiş, günahsız kalmak daha da zorlaşmıştır. Çünkü, Yasa’ı geçersiz kılmaya gelmemiş olan İsa, “tamamlamak” adına, tüm emirleri bir adım öteye taşımıştır.
· “Atalarımıza, ‘Adam öldürmeyeceksin. Öldüren yargılanacak’ dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kardeşine öfkelenen herkes yargılanacaktır…. Kim kardeşine ahmak derse, cehennem ateşini hak edecektir.” (Matta, 5:21-22)
· “’Zina etmeyeceksin’ dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, bir kadına şehvetle bakan her adam, yüreğinde o kadınla zina etmiş olur.” (Matta, 5:27)
· “…’Yalan yere ant içmeyeceksin, ama Rab’bin önünde içtiğin antları yerine getireceksin’ dendiğini duydunuz. Oysa ben size diyorum ki, hiç ant içmeyin … ‘Evet’iniz evet, ‘Hayır’ınız hayır olsun. Bundan fazlası Şeytan’dandır.” (Matta, 5:33-37)
· “’Göze göz, dişe diş’ dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin.” (Matta, 5:38-39)
· “’Komşunu seveceksin, düşmanından nefret edeceksin’ dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin” (Matta, 5:43-44)
Gelelim Pavlus’un Yasa hakkındaki görüşüne.
“Pavlus’un düşüncesine göre, hukuk günahı doğurmakta, günaha neden olmaktadır. Zira başlangıçta işlevsiz olan (ya da ölü olan) günah, hukukla birlikte canlanmıştır. (1.Kor.15:56) ”. Gündüz’ün bu tesbiti üzerinde biraz duralım.
Birçok ateistin herhangi bir dini inanca sahip olmak istemeyişlerinin nedenlerinden biri şudur: “Din, insanların barış, huzur ve mutluluk içinde yaşamaları için kurallar koyar, iyi ve kötünün ne olduğunu öğreterek bu kurallara uymalarını kolaylaştıracak erdemlerin nasıl kazanılacağını anlatır. Ben zaten iyi ve kötünün ne olduğunu biliyorum, genel kabul görmüş ahlaki kurallara uyuyorum, başkalarına ve kendime zararım dokunmayacak kadar iyi biriyim. Öyleyse, neden bir dine inanayım?” Kötü olduğunu söyleyen biriyle karşılaştınız mı? Hitler dahi iyi bir amaç uğruna çabaladığını düşünüyordu. Yasa’dan önceki durum da farklı değildi. Zina etmek örneğin. Bedensel bir isteğin tatmini niye insanlara zarar versin, ne gibi sakıncaları olabilirdi? Bu bedeni de, alınan zevki de Tanrı yaratmamış mıydı? Hatta günümüz gençliğinin, uzman psikologlar (!) sayesinde hızla kanıksadığı gibi, öncesinde gerçekleşen cinsel ilişki, iyi ve uyumlu bir evliliğin önkoşulu değil miydi? Oysa Yasa bunun günah olduğunu söylemiş ve yapılmasını yasaklamıştır.
Yasaklanmasaydı, zina var olmayacak mıydı? Böylelikle, Yasa, günaha neden mi olmuştur, günahı doğurmuş mudur, yoksa günahı tanımlamış mıdır? Yasa olmasa idi, biz zinanın günah olduğunun ayırdına varabilecekmiydik? Pavlus’a göre hangisidir?
“ Kutsal Yasa günah mı oldu? Kesinlikle hayır! Ama Yasa olmasaydı, günahın ne olduğunu bilemezdim. Yasa ‘Göz dikmeyeceksin’ demeseydi, başkasının malina göz dikmenin ne olduğunu bilemezdim… Çünkü Kutsal Yasa olmadıkça günah ölüdür.” (Romalılar, 7:7-8)
Yasa, insanları günahtan bağımsız kılacak temiz bir alanı işaret etti. Bu alanda kalabilmek ve böylelikle günaha düşmemek, ancak kendisine itaat ile sağlanacaktı. İsa’nın ilk işi bu alanı daraltmak oldu. O’na göre zina yapmamak yeterli değildi, düşüncesi bile insanı günaha düşürecekti. Sadece eylem değil, bu kez, niyet de devreye girdi.
Kendinizi sıkı bir disipline sokarsanız zina etmenizi engelleyebilirsiniz; peki düşüncesini kafanızdan atabilir misiniz? Ya da başka bir örnek: En değerli yakınınızı, mesela çocuğunuzu, işkenceye maruz bırakıp sonra da öldüren katilleri affedebilir, hatta onları Tanrı’nın da affetmesi için dua edebilir misiniz? Bunu yapabilecek birini tanıyor musunuz? Tanıyoruz, öyle değil mi?
İsa, günahsız alanı daraltmakla kalmamış, -hiçbirimizin yapmayı beceremeyeceğini yaparak bir- noktaya indirgemiştir. İsa, işte o noktanın ta kendisidir.
Pavlus, bunun bilincindedir. Yasa’nın kutsallığının devam ettiğini ancak artık Yeni Ahit’in ilan edildiğini ve böylelikle Yasa’ya riayetin kurtuluş için yetmediğini söylerken kastettiği budur. Gündüz’ün iddia ettiği gibi –sözde- Yasa karşıtı (!) olmakla suçlanacak biri var ise bu kişi başlangıçta da vurguladığımız gibi Pavlus’tan önce İsa Mesih’tir. Pavlus, Rab’binin sözünden asla çıkmamıştır.
– 7 –
Kurtuluş/Aklanma
“Pavlus’a göre İsa, Tanrısal Oğul’un insanlığın kurtuluşu için bedenlenmiş halidir, Mesih’tir… Pavlus’a göre kurtuluşun yegane yolu Mesih’e imandır. İsa, iman ve tanrısal hukuk da dahil dinsel öğretilere teslimiyet ile Tanrı egemenliğine girme gereğinden söz ederken, Pavlus, “Mesih’te” olmanın ya da “Mesih cemaatine” girmenin gereğinden söz etmektedir.”
Doğrudur, Pavlus’a göre Yasa’ya riayet, kurtuluş için yeterli değildir. Yalnız bu, İsa’ya göre de böyledir.
“Ama şimdi Yasa’dan bağımsız olarak Tanrı’nın insanı nasıl aklayacağı açıklandı. Yasa ve peygamberler buna tanıklık ediyor. Tanrı insanları İsa Mesih’e olan imanlarıyla aklar. Bunu iman eden herkes için yapar. Hiç ayrım yoktur. Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden mahrum kaldı….
Çünkü insanın, Yasa’nın gereklerini yaparak değil, iman ederek aklandığı kanısındayız. Yoksa Tanrı yalnız Yahudiler’in Tanrı’sı mı? Öteki ulusların Tanrı’sı değil mi? Elbet öteki ulusların da Tanrı’sıdır… Öyleyse, biz iman aracılığıyla Kutsal Yasa’yı geçersiz mi kılıyoruz? Hayır tam tersine, Yasa’yı doğruluyoruz.” (Romalılar, 3:21-31)
Yasa, Yahudilerin sahiplendiği bir aklanma aracıdır. Yasa’nın gereğini yerine getirerek aklanma Yahudiler’e özgüdür; bu, diğer ulusların kurtuluşunu engelleyen bir özerkliktir. İsa Mesih’in getirdiği en önemli yenilik ise şudur: İsa, Yasa’dan öte bir aklanma ve kurtuluş şansı tanır insanlığa; o da Kendisine imandır. Yasa gelmezden önce İbrahim’e vaadedilen de bundan farklı değildir: “’Seninle yaptığım antlaşma şudur’ dedi, ‘Birçok ulusun babası olacaksın. Artık adın Avram değil, İbrahim olacak. Çünkü seni birçok ulusun babası yapacağım. Seni çok verimli kılacağım. Soyundan uluslar doğacak, krallar çıkacak. Antlaşmamı seninle ve soyunla kuşaklar boyunca, sonsuza dek sürdereceğim. Senin, senden sonra da soyunun Tanrı’sı olacağım.” (Yaratılış, 17:4-8) ve “’Soyunun aracılığıyla yeryüzündeki bütün uluslar kutsanacak.” (Yaratılış, 22:18).
Tanrı’nın İbrahim’in soyuna vaadettiği kurtuluş, Yasa (ki henüz gelmemişti) sayesinde değil İbrahim’in Kendisine olan imanı ile gerçekleşmiş idi. Ve yeryüzündeki tüm uluslardan bahsediyordu, sadece Yahudilerden değil. Yasa’nın Yahudilere verildiğini gözönünde tutarsak, geri kalanların kurtuluşu nasıl olacaktır? İşte, aracılığı ile yeryüzündeki tüm ulusların kutsanmasını sağlayacak kişi, Tanrı’nın sonsuza değin sürecek Krallığının Kralı İsa, burada devreye girer.
Kendisine iman etmemekte direnip her fırsatta sınamaya ve açığını yakalamaya çalışan Ferislere ve din bilginlerine Tanrı’ın İbrahim’e vaadini ve bunun üzerine İbrahim’in duyduğu sevinci hatırlatır: “Babanız İbrahim günümü göreceği için sevinçle coşmuştu. Gördü ve sevindi.” İbrahim’i göremeyecek kadar genç olduğunu yarı alayla ifade eden Ferisilere cevabı nettir: “Size doğrusunu söyleyeyim, İbrahim doğmadan önce ben varım” (Yuhanna, 8:56-58) der. Çok açıktır; Vaat, Kendisidir!
İsa’ya göre “sonsuz yaşam”ın reçetesi [14] yazılmıştır:
“’Çünkü, Tanrı dünyayı o kadar çok sevdi ki, biricik Oğlu’nu verdi. Öyle ki, O’na iman edenlerin hiçbiri mahvolmasın, hepsi sonsuz yaşama kavuşsun. Tanrı, Oğlu’nu dünyayı yargılamak için göndermedi, dünya O’nun aracılığıyla kurtulsun diye gönderdi. O’na iman eden yargılanmaz, iman etmeyen ise zaten yargılanmıştır. Çünkü Tanrı’nın biricik Oğlu’nun adına iman etmemiştir.” (Yuhanna, 3:16-18).
İsa Kutsal Yasa’ya karşı gelmez, hatta tamamlayıcısı olduğunu söyler. Ancak, şu da bir gerçektir, İsa’ya inanmayıp, tanımayıp Yasa’ya sığınanlar günaha düşmektedirler. Yasa geçerlidir; çünkü, İsa’nın gelişini müjdelemektedir. İsa’ya iman etmemek, özünde Yasa’yı inkar etmektir. Ferisilerin ve diğer din bilginlerinin düştüğü en büyük yanılgı da budur zaten: “Baba’nın önünde sizleri suçlayacağımı sanmayın. Sizi suçlayan, umut bağladığınız Musa’dır. Musa’ya iman etmiş olsaydınız, bana da iman ederdiniz. Çünkü o benim hakkımda yazmıştır. Ama onun yazılarına iman etmezseniz, benim sözlerime nasıl iman edeceksiniz.?” (Yuhanna, 5:45-47)
İsa’dan önce kurtuluş Yasa’nın altındadır; ama şimdi durum değişmiştir. Artık, Yasa, tek başına yeterli değildir; ek olarak, gelişini müjdelediği Mesih’e de iman etmek sözkonusudur: “Benim O olduğuma iman etmezseniz, günahlarınızın içinde öleceksiniz” (Yuhanna, 8:24)
İsrailoğullarının Yasa sayesinde sahip oldukları ayrıcalık, ayrıcalık olmaktan çıkıp tüm uluslara tanındığı gibi kurtuluş için ikinci bir şart da ortaya çıkmıştır. Bu öyle bir şarttır ki yerine getirilmediği zaman ilki de sayılmaz: “Görmeyen görsün, görenler kör olsun diye yargıçlık etmek üzere bu dünyaya geldim’ dedi. O’nun yanında bulunan bazı Fersiler bu sözleri işitince, ‘Yoksa biz de mi körüz?’ diye sordular. İsa, ‘Kör olsaydınız günahınız olmazdı’ dedi, ‘Ama şimdi, ‘Görüyoruz’ dediğiniz için günahınız duruyor.’” (Yuhanna, 9:39-41)
Şimdi, tüm bunların söylenip yazıldığını bilerek, Pavlus’un, göz göre göre insanlara başka bir reçete sunması beklenebilir mi? Birlikte alındığında antibiyotiğin etkisini artıran bir vitamin icat edilmiş ise, hatta bu vitamin, antibiyotiğe gerek kalmaksızın tek başına insanların hasta olmasını önlüyor ise hala antibiyotikte ısrarcı olmak anlamsız değil midir? “’Yol, gerçek ve yaşam Ben’im’ dedi. ‘Benim aracılığım olmadan Baba’ya kimse gelemez.’” (Yuhanna,14:6) Bu söz, tek başına “kurtuluş”u özetlerken Pavlus’un başka cümleler kurması, Tanrı hizmetine yarardan çok zarar getirmez miydi?
– 8 –
“Pavlus, İsa’dan nakledilen sözler arasında kendi öğretilerini destekler mahiyette gördüğü ifadeleri alıp yorumlayarak kullanmaktadır.”
Şinasi Gündüz’ün bu tesbitinin ne kadar yanlış olduğunu bu savı temellendirmek için kullandığı örneklere bakarak göstermiş olduğumuzu düşünüyorum. Tanrı Egemenliği için kurtuluş ve aklanma, Yasa’ya riayet, Otoriteye itaat konuları ile örneklediğimiz gibi Pavlus ve Mesih İsa arasında doktrinel farklılıklar yoktur. Hıristiyan inancının merkez öğretisi “Tanrı Oğlu Kutsal Mesih”in de Pavlus tarafından keşfedilmediği, İsa’nın kendi sözleri ile doğrulanmıştır.
Tabi ki Kutsal Kitap bize merak ettiğimiz birçok konuda doğruyu göstermektedir. Ancak, bizi yönlendirmek adına her türlü durum ve koşula ilişkin yönlendirme yapması imkansızdır. Kutsal Kitap’ta bulamayacağımız yönlendirmeler için başvuracağımız ikincil kaynak Elçilerin söyledikleri ve yaptıklarıdır. Çünkü, Kutsal Ruh’un etkin olduğu elçisel öğretiş, sorularımızın cevaplanmayan kısımlarına yanıt verebilir.
Pavlus, İsa’nın söylemediği, örneklemediği ya da ima etmediği hibirşey, öğretmemiştir. O, İsa’nın öğretişini biraraya getirip yorumlamıştır sadece. Bunu yaparken de kafasına göre yapmamış, Kutsal Ruh’un üzerinde olmasının verdiği yetkiyi kullanmıştır. Ki, Pavlus, bu yetkinin sınırılarını çizmek adına yorum yaptığı kısımların tamamen kendi fikri olduğunu da vurgular. Örnek vermek gerekirse:
1. Korintliler, 7. bölümde, evlilik konusu üzerine yaptığı konuşmada hem Kutsal Ruh’un etkisiyle Tanrı’nın görüşünü, hem de konuyla ilgili kendi fikirlerini paylaşıyor: “Evlilereyse şunu buyuruyorum, daha doğrusu Rab buyuruyor : Kadın kocasından ayrılmasın. Ayrılırsa evlenmesin, ya da kocasıyla barışsın. Erkek de karısını boşamasın. Geri kalanlara Rab değil, ben söylüyorum : Eğer bir kardeşin karısı iman etmemişse ama kendisiyle yaşamaya razıysa, onu boşamasın.”
Gündüz, Pavlus’un Kutsal Ruh’tan ve Rab’bi İsa Mesih’ten bağımsız hareket ettiği konusunda o kadar ısrarcıdır ki, Pavlus’un, İsa’nın sadece kendi düşüncelerini destekler sözlerini alıntıladığını iddia etmekle kalmaz sadece; daha da ileri gider. Gündüz’e göre, İncillerin, Pavlus’un söylemlerine göre yazılmış olması da ihtimal dahilindedir. Bu çılgın ihtimalin üzerinde biraz düşünelim.
Yuhanna, Markos, Matta ve Luka, İncillerini, uğruna işkence ve ölüm dahil herşeyi göze aldıkları İsa Mesih’in söylemleri yerine Pavlus’un görüşlerine göre yazmış olsunlar. İsa için Peygamber, elçi, öğretmen, erdemli ve dürüst diye yazmak yerine Pavlus’a uyup “Tanrı Oğlu İsa Mesih” demiş olsunlar. Tehlikeyi sezebiliyor musunuz? Eğer gerçek bu olsaydı, iyi birer yahudi olan bu kişiler, herşeyden önce, 10 Emir’in ilk ve en önemli maddesini çiğnemiş olmuyorlar mı? “Benden başka Tanrı’n olmayacak” (Mısırdan Çıkış, 20:3) . Tanrı Egemenliği’nden bu kadar kolay vazgeçip, kurtuluş yerine sonsuza dek ölümü göze alacak kadar saflar mıydı? Pavlus’un karizması İsa’yı alt mı etmiştir, hem de kimler için? Luka için zayıf da olsa bir ihtimal; ne de olsa Pavlus’un öğrencisidir, İsa Mesih’i Pavlus’tan öğrenmiştir. Luka’nın bu hataya düşmesi bir derece mantıklı kabul edilebilir. Ya, annesi Meryem’i emanet ettiği Yuhanna, Kilisesini üzerine inşa edeceğini söylediği Petrus, bunlar da mı İsa’ya ihanet etmiştir? Hıristiyanlara zulmetmesi ile ün kazanıp sonradan imana gelmiş bir adamın sözleri, nasıl olmuştur da Rab’lerininkinden ağır basmıştır.
Ya da daha mantıklı bir soru: Hepsi yanılmıştır da yaşamından 2000 yıl sonra ortaya çıkan bazı yazarlar mı gerçeği hatmetmiştir?
Sonuç
Şinasi Gündüz’ün Pavlus hakkında oluşturduğu ve günümüz Liberal yazarları ile oldukça örtüşen tezi haklı iddialardan çok yersiz varsayımlar içermektedir. Hıristiyan İnancı’nın iki büyük ismi arasında göstermeye çalıştığı sözde çelişki, yanlış anlaşılmalar ve asılsız uydurmalar, derinliğine incelendiğinde Gündüz’e cevap olarak, ister istemez şu söz akla gelir: “Sen neden kardeşinin gözündeki çöpü görürsün de kendi gözündeki merteği farketmezsin? Kendi gözünde mertek varken kardeşine nasıl ‘İzin ver gözündeki çöpü çıkarayım’ dersin?” (Matta, 7:3-4)
Pavlus’un İsa’nın öğretişlerine zıt öğretişler vermediği gibi aksi fikirlere de sahip olmadığını Hıristiyan inancının en önemli konuları açısından vurgulamaya çalıştık. Birçok ritüel ve uygulamanın Pavlus tarafından uydurulduğu iddialarının yersiz olduğunu, İsa Mesih’İn sözleri ile örnekledik. Karizmatik kişiliğini öne çıkarıp, İsa’nın tahtına göz dikmekle suçlanan Pavlus’u, Mesih’e olan sevgisini, sadakatini ve itaatkarlığını belirten kendi sözleri ve eylemleri ile akladık. Ve şu sonuca vardık:
Hıristiyanlığın mimarı Pavlus değildir, ilginçtir, çünkü İsa da değildir. Pavlus, İsa’nın öğretisini yaymayı ve böylelikle daha çok kişinin kurtulmasını, Tanrı’nın egemenliğine girmesini amaçlamış bir elçi, bir aracıdır. İsa’ya gelince, O hiçbir zaman bir din kurma özleminde olmamıştır, böyle bir niyeti yoktur. O, Hıristiyanlığın kurucusu değil; Hıristiyanlığın ta kendisidir.
KAYNAKÇA:
· GÜNDÜZ, Şinasi. “Pavlus: Hıristiyanlığın Mimarı”, Ankara, 2001
· McDOWELL, Josh & LARSON, Bart. “Mesih İsa’nın Tanrılığı”, İstanbul, 2001
· “Pavlus İlahiyatı” Seminer Notları
Gamze Taştan
[1] “Gece görümlerimde insanoğluna benzer birinin göğün bulutlarıyla geldiğini ögrdüm. Eskiden beri var Olan’ın yanına doğru ilerledi, O’nun önüne getirildi. Ona egemenlik, yücelik ve krallık verildi. Bütün halklar, uluslar ve her dildeninsan ona tapındı. Egemenliği hiç bitmeyecek sonsuz bir egemenlik, krallığı hiç yıkılmayacak bir krallıktır” (Daniel 7:13-14).
“O gelince, halkını Rab’den aldığı güçle Tanrısı Rab’bim görkemli adına yönetecek. Halk güvenlik içinde yaşayacak. Çünkü bütün dünya onun büyüklüğünü kabul edecel. Halkına esenlik getirecek.” (Mika 5:4-5)
[2] Yuhanna 14: 6-14
[3] Eski Ahit, Mezmurlar 22
[4] Yuhanna, 19:30
[5] GÜNDÜZ, Şinasi . “Pavlus/Hıristiyanlığın Mimarı”, Ankara, 2001. sf : 211
[6] “Sakın kimse sizi saptırmasın! Birçokları, ‘Mesih benim’ diyerek benim adımla gelip birçok kişiyi aldatacaklar. Savaş gürültüleri, savaş haberleri duyacaksınız. Sakın korkmayın! Bunların olamsı gerek, ama bu daha sıon demek değildir.” Matta, 24:4-6
[7] · “Birbirinize karşı iyi yürekli, şefkatli olun. Tanrı sizi Mesih’te bağışladığı gibi, siz de birbirinizi bağışlayın. Bunun için, sevgili çocukları olarak Tanrı’yı örnek alın.” (Efesliler, 4:32-5:1)
“Bu nedenle, Mesih sizi kabul ettiği gibi, Tanrı’nın yüceliği için birbirinizi kabul edin” (Rom.15:7)
[8] 2. Korintliler 11:16-33 – 12:1-13
[9] “Kötülüğe kötülükle karşılık vermeyin. Herkesin gözünde iyi olanı yapmaya gayret edin. Mümkünse elinizden geldiğince herkesle barış içinde yaşayın. … Hiç kimseden öç almayın; bunu Tanrı’nın gazabına bırakın. Çünkü şöyle yazılmıştır: “Rab diyor ki, ‘Öç benimdir, ben karşılık vereceğim.” Ama, ‘Düşmanın acıkmışsa doyur, susamışsa su ver, Bunu yapmakla onu utanca boğarsın’ Kötülüğe yenilme, kötülüğü iyilikle yen” (Romalılar, 12:17-21)
[10] “Herkes ne durumda çağrıldıysa, o durumda kalsın. Köleyken mi çağrıldın, üzülme. Ama özgür olabilirsen fırsatı kaçırma! Çünkü Rab’bin çağrısını aldığı zaman köle olan kimse, şimdi Rab’bin özgürüdür.” 1.Korintliler 7:20-22
[11] Levililer, 13. bölüm
[12] “Çünkü ben kurbandan değil, bağlılıktan hoşlanırım, Yakmalık sunulardan çok beni tanımanızı isterim.” Hoşea 6:6
[13] Levililer, 11. Bölüm
[14] “Size doğrusunu söyleyeyim, sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiştir.” (Yuhanna, 5:24- 25). “
… ‘ Tanrı’nın istediği işleri yapmak için ne yapmalıyız?’ İsa, ‘Tanrı’nı işi O’nun gönderdiği kişiye iman etmenizdir’ diye yanıt verdi” (Yuhanna6:28-29)
“Beni gönderenin isteği, Oğul’u gören ve O’na iman eden herkesin sonsuz yaşama kavuşmasıdır.” (Yuhanna 6:40)
“ Size doğrusunu söyleyeyim, iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Yaşam ekmeği Ben’im.” (Yuh.6:47-48)
———————————————————————————–
Ek olarak Aziz Pavlus ile İsa Mesih’in sözlerinin karşılaştırılması:
http://www.answering-islam.org/Wales/jesus_paul.htm
http://www.answering-islam.org/Wales/jesus_paul_more.htm
Aziz Pavlus İsa Mesih’in bir elçisidir…Yazılarını kendisinin de bildirdiği gibi Kutsal Ruhun esiniyle yazmıştır…İsa Mesih’in doğası, kurtarıcılığı , günahlarımız için öleceği ve daha pek çok kavram Aziz Pavlus’tan yüzyıllar önce Eski Ahitte de açıkça bildirilmiştir…